MİDENİN
İNFLAMATUAR HASTALIKLARI
•
• Pilorik mukozadaki endokrin hücrelerin:
• Oksintik mukozada daha çok enterochromafin-benzeri (ECL)
hücreler bulunur ve histamin üretir.
AKUT GASTRİT
Mukozada erozyon
• Ülserasyon
• Kanama Şiddetli
Olgularda
• Hematemez
• Melena
• Nadiren ciddi kan kaybı
Erozyon ve kanamanın bir arada
olması ‘akut eroziv hemorajik gastrit’ olarak isimlendirilir.
•
Akut Peptik Ülserasyon
• Fokal akut peptik hasar NSAİİ tedavisinin ve ağır fizyolojik
stresin komplikasyonudur.
• - Stres Ülserleri: Şok
• Sepsis
• Ağır travmalar
• Curling Ülserleri: Proksimal duodenumda görülür.
• Ağır yanıklar
• Travmalar
• Cushing Ülserleri: İntrakraniyal hastalığı olan kişilerde
görülür.
• Mide, duodenum ya
da özefagusta meydana gelir.
• Perforasyon riski
yüksektir.
AKUT PEPTİK ÜLSER
• Ülser tabanı asit ile sindirime uğramış eritrositler nedeniyle
kahverengi-siyah renkte
• Ülserler tek tek olabileceği gibi daha sıklıkla mide ve
duodenumda multiple
• Akut stres ülserleri keskin sınırlı ancak bazen çevre mukoza ve
submukozaya kan sızabilir.
• Skar dokusu oluşumu ve kan damarı duvarı kalınlaşması yok
(kronik peptik ülser bulguları)
• PPİ’ler ve H2 reseptör antagonistleri ile stres
ülserlerinin etkisinde azalma
En sık nedeni H. Pylori enfeksiyonu
• Helikobakter Pylori
Gastriti
• Antrumu etkileyen kronik gastritli hastaların %90’ında H. Pylori
mikroorganizmalarına rastlanır.
• Duodenal ülserli hastaların tamamında saptanır.
H PLORİ
• Gram-negatif sporsuz, 3.5x0.5 mm
spiral bakteri
• Motilite özelliği (flagella) ile mukus içinde yüzer
• Üreaz ile (üreden amonyak ve CO2 oluşturur) gastrik asidi
tampone eder
• Bakteriel adhezinler eksprese ederek yüzey foveolar epitel
hücrelerine bağlanır
• Bakteriel toksinler eksprese eder (sitotoksin assosiasyon gen A
(CagA) ve vakuole sitotoksin gen A (VacA)
•
•
OTOİMMÜN GASTRİT
- Düşük pepsinojen I seviyeleri
• - Antral endokrin hücre hiperplazisi
• - Vit B12 eksikliği
- Yetersiz gastrik asit salgısı
(aklorhidri)
Oksintik mukoza (asit üreten
mukoza) ile ilişkili hasar
•
PEPTİK ÜLSER
• EN SIK PİLORİ BAKTERİSİ VE NSAİİ KULLANIMI
• En sık etkilenen bölgeler antrum ve duodenumun 1. kısmı
GÖR veya ektopik mukoza varlığı
durumunda özofagusta, Meckel divertikülü varlığında ise ince barsakta da
görülebilir
(Yani genellikle kronik gastrit
zemininde gelişir
• Peptik ülserler duodenumda midedekinden 4 kat aha sık görülür.
Peptik ülserler hastaların
%80’inde tektir
MİDE
POLİPLERİ VE TÜMÖRLERİ
• Tüm mide poliplerinin yaklaşık %75'i inflamatuar ya da
hiperplastik poliplerdir.
• En sık olarak 50-60 yaşlar arası kişilerde, kronik gastrit
zemininde gelişirler.
Polipler sıklıkla multipl olup,
karakteristik olarak ovoid şekilli, 1 cm’den küçük çaplı ve düzgün yüzeylidir
•
Fundik Gland Polipleri
• Bununla birlikte, proton pompa inhibitörlerinin kullanımı
nedeniyle görülme sıklığı belirgin şekilde artmıştır.
• Azalmış asiditeye cevap olarak gastrin salgısının artması ve
gastrin nedeniyle gelişen glandular hiperplazi poliplerin olası nedenidir.
Bu iyi sınırlı polipler mide
korpusunda ve fundusunda görülürler ve sıklıkla multipldirler
•
Mide Adenomu
• Hastalar genellikle 50-60 yaş arası olup, erkekler kadınlardan 3
kat daha sık etkilenirler.
• Diğer gastrik displazi tiplerine benzer olarak adenomlar hemen
hemen her zaman atrofi ve intestinal displazi gösteren kronik gastrit zemininde
meydana gelirler.
• Mide adenomlarında adenokarsinom gelişme riski lezyonun boyutu
ile ilişkilidir ve özellikle çapı 2 cm'den büyük olan lezyonlarda bu risk
önemli ölçüde artmıştır.
• Tüm mide adenomlarının yaklaşık %30'unda karsinom görülebilir.
MİDE adenomları en sık olarak
antrumda yerleşim
• Mide Adenokarsinomu
• Adenokarsinomlar midenin en sık görülen malignitesi olup, tüm
mide kanserlerinin %90'ını oluştururlar.
• Japonya'da yeni tanı konan olguların %35'i erken mide kanseri,
yani mukoza ve submukozada sınırlı tümörlerdir.
MUTASYONLAR
• Epitelyal hücrelerde hücrelerarası adhezyonda rol oynayan bir
protein olan E-cadherini kodlayan CDH1’ deki germline mutasyonlar ailesel mide
kanseri ile ilişkilidir. Bunlar özellikle diffüz tip kanserlerdir.
• Sonuç olarak, E-cadherin fonksiyonu kaybı diffüz mide kanseri
gelişiminde anahtar rol oynamaktadır.
• CDH1’ den farklı olarak, adenomatöz polipozis koli (APC)
genlerinde germline mutasyon olan ailesel adenomatöz polipozisli (FAP)
hastalarda intestinal tip mide kanseri riskinde artış mevcuttur.
• H PLORİ
• Buna bağlı olarak, bu sitokinlerin hızlanmış üretimi ile
ilişkili polimorfizmler, H. pylori enfeksiyonu olanlarda kronik gastrit
ilişkili intestinal tip mide kanseri riskini arttırmaktadır.
•
• Mide kanserlerini intestinal ve diffüz olarak iki tipe ayıran
Lauren sınıflaması, moleküler değişim patternleri ile korelasyon
göstermektedir.
• İntestinal tip kanserler büyük kitle oluşturmaya eğilimli olup,
özofagus ve kolon adenokarsinomları gibi gland yapılarından meydana gelir.
• İntestinal tip adenokarsinomlar tipik olarak geniş künt
çıkıntılar yaparak büyür ve ekzofitik kitle ya da ülsere tümör oluşturur.
• Diffüz mide kanserleri infiltratif büyüme patterni gösterirler
ve büyük müsin vakuolleri içeren diskohesif hücrelerden oluşurlar.
• Müsin vakuolleri sitoplazmayı genişletip nukleusu perifere iter
ve taşlı yüzük hücresi morfolojisi yaratır.
• Bu hücreler mukozayı ve mide duvarını tek tek ya da küçük
gruplar halinde geçerler.
• Diffüz mide kanserinde kitle gözlenmeyebilir fakat bu
infiltratif tümörler sıklıkla dezmoplastik reaksiyon yaratarak mide duvarını
sertleştirirler ve mukoza kıvrımlarında düzleşmeye neden olurlar.
• Kalınlaşmış ve sert olan duvarı nedeniyle “matara”ya benzetilen
mide linitis plastika’ olarak adlandırılır
• Nöroendokrin
karsinom olarak adlandırılan yüksek dereceli nöroendokrin tümörler sıklıkla nekroz içerirler
ve gastrointestinal kanalda en
sık olarak jejunumda bulunurlar.
• Gastrointestinal stromal tümör (GIST) batında en sık görülen
mezenkimal tümördür. Bu tümörlerin yarıdan fazlası mideden köken alır.
• Tüm GİST’lerin yaklaşık %75-80’inde bir kök hücre faktörü
reseptörü olan tirozin kinaz c-KIT proteinini kodlayan gende onkojenik
fonksiyon kazanım mutasyonları vardır.
• GİST’lerin %8’inde ise, benzeri bir tirozin kinaz olan PDGFRA’yı
aktive eden mutasyonlar mevcuttur.
• Her iki mutasyon da tümörogenezin gerçekleşmesi için yeterlidir.
• c-KIT ve PDGFRA mutasyonları hemen hemen hiçbir zaman aynı
tümörde bulunmaz..
• İnterstisyel Cajal hücreleri c-KIT eksprese ederler ve bağırsak
peristalsizmi için pacemaker görevi gördükleri muskülaris propriada bulunurlar
• Çapı 5 cm'den küçük olan mide GİST’lerinde nüks ya da metastaz
nadirdir.
• Ancak 10 cm'den büyük ve mitotik olarak aktif GİSTlerde nüks ve
metastaza sık rastlanır.
İNFLAMATUAR BARSAK HASTALIKLARI
Crohn hastalığında N0D2’nin
• NOD2’yle birlikte, Crohn hastalığı ile ilişkili diğer iki önemli
gen;
• - otofagozom yolağının bir parçası olan ve intrasellüler
bakterilere karşı konak hücre yanıtında kritik öneme sahip ATG16L1 (otofaji
ilişkili 16 benzeri-1) ile
• - yine otofajide ve intrasellüler bakterilerin yokedilmesinde
etkin IRGM (immünite ilişkili GTPaz M) genidir.
ÜLSERATİF KOLİT IL10
CROHN
HASTALIĞI
Metronidazol gibi bazı antibiyotikler, Crohn hastalığında
remisyonun devamlılığını sağlamada yararlıdır
• Crohn hastalığı, prezantasyon sırasında en sık olarak terminal
ileumu, ileoçekal valv bölgesini ve çekumu tutar.
• Crohn hastalığının karakterize özelliği olan atlayan (skip)
lezyonlar, birbirlerinden ayrı, keskin sınırlı multipi tutulum bölgeleridir ve
bunlar hastalığın ülseratif kolitten ayrımında yardımcı özelliklerdendir.
• Striktürler sık görülür.
• En erken lezyon olan aftöz ülser ilerleyebilir ve lezyonlar
birleşerek bağırsak ekseni yönünde uzanan yılansı ülserler oluşturur.
• Ödem ve normal mukozal kıvrımların kaybı sıktır.
• Arada kalan mukozanın korunması, hastalıklı bölgelerin normal
mukoza seviyesinden daha derin olması nedeniyle kaba yapılı kaldırım taşı
görünümü meydana gelir.
• Yaygın transmural hastalığı olan olgularda, mezenterik yağ
dokusu sıklıkla serozal yüzeye doğru ilerler (yayılan yağ-creeping fat).
• Kronik tekrarlayan hasarın diğer bir sonucu olan epitel
metaplazisi de genellikle gastrik antral benzeri glandların varlığı
(psödopilorik metaplazi) şeklindedir.
• Normalde Paneth hücresi içermeyen sol kolonda Paneth hücre
metaplazisi görülebilir.
• Crohn hastalığının başlıca özelliklerinden olan kazeifikasyonsuz
granülomlar olguların yaklaşık %35’inde görülür ve aktif hastalık alanlarında
ya da tutulum olmayan bölgelerde bağırsak duvarında herhangi bir tabakada
oluşabilir.
• Ekstraintestinal Crohn hastalığı tutulumu;
• - üveit,
• - gezici (migratuar) poliartrit,
• - sakroileit,
• - ankilozan spondilit,
• - eritema nodozum ve
• - parmak uçlarında clubbing şeklinde kendini gösterir.
• Bunlardan herhangi biri intestinal hastalık tanınmadan önce de
gelişebilir.
• Crohn hastalığında perikolanjit ve primer sklerozan kolanjit de
gelişebilir. Ancak bunlar ülseratif kolitte daha sıktır.
• Uzun süreli kolonik Crohn hastalığı olan hastalarda kolon
adenokarsinomu riski artmıştır.
• Ülseratif Kolit
• Ülseratif kolit, Crohn hastalığı ile benzerlik gösterir. Ancak
ülseratif kolit, kolon ve rektumda sınırlı bir hastalıktır.
• Ülseratif kolit her zaman rektumu tutar ve kolonun bir bölümünü
ya da tümünü tutacak şekilde proksimale doğru devam eder.
• Atlayan lezyonlar yoktur (her ne kadar fokal apendiks ya da
çekum inflamasyonu bazen görülse de).
• Tüm kolon tutulumu pankolit olarak adlandırılır .
• Rektum ya da rektosigmoidde sınırlı hastalık ülseratif proktit
ya da ülseratif proktosigmoidit adını alır.
• İnce bağırsak normaldir, ancak distal ileumda hafif bir mukozal
inflamasyon, “backwash ileit”, ağır pankolitli hastalarda bazen görülebilir.
• Ülserler kolon eksenine paralel uzanırlar, ancak tipik olarak
Crohn hastalığındaki gibi yılansı şekilli değildirler.
BARSAK TIKANMALARI
• İnguinal herni:
• İnguinal bölgede özellikle öksürme ağır yük kaldırma ve ıkınma
ile belirginleşen bir şişlik ve bazen ağrı vardır.
• İndirekt inguinal herni: İnternal halka yoluyla inguinal
kanaldan geçerek karın duvarına çıkar.
• Direkt inguinal herni: Hasselbach üçgeni yoluyla karın duvarına
çıkar
• Umblikal herni: Doğumsal olarak yada hemen sonrasında daha sık
• Yetişkinlerde
gebelerde genellikle
• İnsizyonel herniler:
Operasyonların sık bir komplikasyonu
• Volvulus:
• En sık olarak kalın barsakta özellikle de sigmoid kolonda
görülür.
• Primer volvulusta etiyoloji açık değil. Öne sürülen faktörler:
• -Diyette uzun süreli açlık sonrası aşırı beslenme,
• -Liften zengin beslenme,
• -Barsak motilitesinin aşırı artması,
• -Diyabetik nöropati .
• İntussussepsiyon (Teleskoplaşma)
İntussussepsiyon 2 yaşından küçük çocuklarda intestinal
obstrüksiyonun en sık nedenidir.*
• Hirschsprung Hastalığı (Konjenital Agangliyonik Megakolon)
• Rektum mutlaka etkilenir
Çoğu olgu rektum ve sigmoid kolon ile sınırlı
• Anjiyodisplazi
• Sindirim
sisteminde mukozal ve submukozal kan damarlarının malformasyonudur.
• En sık
çekum ve sağ kolonda görülür ve genellikle 6. dekaddan sonra prezante
olur.
• %90 asemptomatik.
• %10 olguda kanama
• %2 olguda kanama şoka neden olabilecek miktarda
• Anjiyodisplazi yetişkin popülasyonun %1’inden azında görülmekle
birlikte şiddetli alt
intestinal kanamaların %20’sini oluşturur.
DİVERTİKÜLER HASTALIKLAR
• Divertiküler Hastalık
Daha sık sigmoid kolonda olmak üzere kolonun herhangi bir
yerinde gelişebilir
• Akut Apandisit
• Progresif intraluminal basınç artışı ve buna sekonder venöz
dolaşım bozukluğu ile başladığı düşünülmektedir. Sebepleri:
• -Fekalit (%50-80)
• -Safra taşı
• -Tümörler
• -Parazitler (en sık enterobius vermicularis)
•
Appendiks Tümörleri
• - Karsinoid:
Appendiksin en sık görülen tümörleridir
•
•
•
Mukosel
• İleri olgularda batın yarı katılaşmış yapışkan müsin ile dolar.
Buna ‘psödomyxoma peritonei’ adı verilir.
KOLON POLİPLERİ
Ailesel Adenomatöz Polipler •
APC geni mutasyonları Turcot sendromlu kişilerin üçte
ikisinde vardır ve bunlarda medulloblastom gelişir. • Geri kalan üçte bir
hastada ise DNA tamiri ile ilişkili çeşitli genlerde mutasyonlar mevcuttur ve
bunlarda glioblastom gelişir. • APC kaybı olmayan bazı FAP'lı hastalarda baz
eksizyon tamiri geni olan MUTYH geninde mutasyonlar vardır.
KOLOREKTAL KARSİNOM
Adenokarsinom •
Gastrointestinal kanalın en sık görülen malignitesi olan
kolon adenokarsinomu, tüm dünyada başlıca morbidite ve mortalite nedenlerinden
birisidir.
KARACİĞER HASTALIKLARI
• Karaciğer Yetmezliği
• hepatositlerin sinsi bir şekilde, azar azar güve yeniği şeklinde
hasara uğraması ya da
• - semptom veren parenkim hasarının dalgalar şeklinde
tekrarlaması üzerinden gerçekleşen ilerleyici hasarın vardığı son noktadır.
• 1- Yoğun karaciğer nekrozuyla birlikte karaciğer yetmezliği:
Çoğu zaman ilaçlar veya viral hepatit nedeniyle meydana
gelen akut karaciğer yetmezliği; semptomların başlangıcını izleyen 2-3 hafta
içerisinde karaciğer ensefalopatisi gelişecek kadar hızla ilerleyen klinik
karaciğer yetersizliğidir
•
Kronik karaciğer
hastalığı:
Karaciğer yetmezliğinin en sık görülen gelişim yolu olup,
acımasız kronik karaciğer hasarının vardığı son noktadır.
Belirgin nekroz olmaksızın karaciğer disfonksiyonu
• Bu tip karaciğer disfonksiyonunun zemininde çoğu zaman:
• - Reye sendromundaki mitokondri hasarı,
• - Gebelik sırasındaki akut karaciğer yağlanması ve
• - İlaçlar ya da toksinler aracılığıyla meydana gelen bazı
hasarlar yer alır.
KRONİK KARACİĞER HASTALIĞINDA
GELİŞENLER
Hiperöstrojenemi
Sarılık
Hipoalbüminemi
Hiperonyemi
Palmar eritem
Spider anjiyom
AKUT KARACİĞER HASTALIĞINDA GELİŞENLER
SARILIK
ENSEFOLOPATİ
•
• Akut karaciğer yetmezliği kendisini sarılıkla veya
ensefalopatiyle belli edebilir ama fizik muayenede, kronik karaciğer
hastalığına ait diğer bulgu ve belirtilerin mevcut olmadığı dikkati çeker.
Karaciğerdeki pıhtılaşma faktörü sentezlerinin bozulmasına
bağlanabilen bir koagülopati gelişir
• Sarılık ve Kolestaz
• Sarılık, safra retansiyonunun sonucudur.
•
Bilirübin ve Safra
Asitleri
• Bilirübin, hem maddesinin en son parçalanma ürünüdür.
• Her gün üretilen bilirübin miktarının (0.2-0.3.gram) çok büyük
bölümü, yaşlanan eritrositlerin mononükleer fagositler tarafından
parçalanmasından; geriye kalanı ise öncelikle, karaciğer hemoproteinlerinin
döngüsünden (turnover) kaynaklanır.
• Kemik iliğindeki eritroid seri öncülü hücrelerin intramedüller
apoptoz (etkisiz eritropoez) nedeniyle aşırı parçalanması, hematolojik hastalıklarda
görülen sarılığın önemli bir nedenidir.
KONJUGE OLMAMIŞ HİPERBİLLURİBİNEMİ
ÖRNEK HEMOLİTİK ANEMİ KONJUGE OLMUŞ HİPERBİLLURİBİNEMİ HEPATOSELÜLER HASAR
• Çeşitli sarılık nedenleri arasında en sık görülenleri:
• - Hepatit,
• - Safra akışında tıkanıklık ve
• - Hemolitik anemidir
•
Gilbert sendromu:
• - nispeten sık görülen (popülasyonun %7’- sinde),
• - iyi huylu,
• - kandaki konjuge olmamış bilirübin düzeylerinin dalgalanmasına
neden olan hafif bir hiperbilirübinemiye yol açan ve
• - heterojen olarak soya geçen, kalıtsal bir sendromdur.
• Nedeni öncelikle, karaciğerdeki glukuronoziltransferaz düzeylerinde, bu enzimi kodlayan
gendeki bir mutasyonla açıklanan azalmadır.
• Gilbert sendromundaki hiperbilürübinemiye , herhangi bir
morbidite eşlik etmez.
•
Dubin-Johnson sendromu:
Hastalarda, konjüge hiperbilirübinemi
• Ancak kolestazdaki başlıca semptom, patogenezi tam anlaşılmamış
kaşıntı da olabilir.
• olan serum alkalen fosfataz düzeylerinin yükselmesi,
karakteristik bir bulgudur.
Hepatik Ensefalopati
• Her iki durumda da, hepatik ensefalopati gelişen hastalarda;
• - hafif davranış anormalliklerinden
- belirgin konfüzyona ve stupora
• - Asterixis (flapping tremor), özellikle karakteristiktir.
Akut karaciğer ensefalopatisinde
kandaki amonyak düzeyinin yükselerek
Kronik karaciğer
ensefalopatisindeki nöron disfonksiyonuna ise; özellikle:
• endokannabinoid sistemler olmak üzere nörotransmiter üretiminin
aksaması yol açar.
• SİROZ
- Aşırı demir yüklenmesi; sirozun
başlıca nedenleri arasındadır
• Normal karaciğerde, interstisyel kollajenlerden (fibril
oluşturan kolajen tipleri I, III, V ve XI) oluşan ESM yalnızca karaciğer
kapsülünde, portal yollarda ve santral venlerin çevresinde mevcuttur.
• Hepatositlerde gerçek bir bazal membran yerine, sinüsoidal
endotel hücreleriyle hepatositler arasındaki boşlukta (Disse aralığı) mevcut
olan ve tip IV kollajen ve diğer proteinlerden oluşan ince bir çatı vardır.
• Sirozda ise Disse aralığında, tip I ve III kollajenle diğer ESM
bileşenleri depolanmıştır
• Portal Hipertansiyon
• Schistosomiasis,
• - Masif karaciğer yağlanması,
• - Yaygın granülomatöz hastalıklar (ör. sarkoidoz, miliyer tüberküloz)
ve
• - Nodüler rejeneratif hiperplazi gibi;
• portal mikrodolaşımı etkileyen hastalıklar şeklindeki nedenlere
bağlı, nonsirotik portal hipertansiyon, daha seyrek görülmektedir.
• Asit (ascites, assit)
• Serumla asit sıvısı arasındaki albümin farkının 1.1 g/dL'den
fazla olması ascit nedeninin portal hipertansiyon olduğuna işaret eder.
• Nötrofillerin sıvıdaki varlığı sekonder bir enfeksiyonu akla
getirirken aynı sıvıda eritrositlere rastlanması, dissemine bir intraabdominal
kanser olasılığını işaret eder.
• Hepatorenal Sendrom
• Hepatorenal sendrom genellikle yalnızca ağır karaciğer
hastalığında görülür; böbreklerin bizzat kendilerinde herhangi bir primer
anormallik olmaksızın gelişen böbrek yetmezliği, bu sendromun başlıca
özelliğidir. Ancak:
• Portopulmoner Hipertansiyon ve Hepatopulmoner Sendrom
Karaciğer hasarına yol açan
nedenler, akciğerlere de zarar verebilir ve örneğin a1-antitripsin
eksikliği hem siroz, hem amfizem nedeni olabilir
• Bu basınç yükselmesinin altta yatan mekanizmaları günümüzde de
tam olarak bilinmemesine rağmen; herhangi bir nedene bağlı portal
hipertansiyonla (sirotik ya da nonsirotik), sonunda sağ kalp yetmezliğine yol
açan aşırı pulmoner vazokonstriksiyon ve vasküler yeniden biçimlenme, bu yönde
etkili mekanizmalar olarak gözükmektedir;
• Efor dispnesi ve el parmaklarında çomaklaşma, portopulmoner
hipertansiyonun en sık görülen belirtileridir, bunları palpitasyonlar ve göğüs
ağrısı izler
• Hepatopulmoner sendroma, pulmoner kanlanmada artışla birlikte
anormal intrapulmoner damar dilatasyonu eşlik eder.
• Bu dilatasyonlar aracılığıyla gerçekleşen şantlar,
ventilasyon-perfüzyon uyumsuzluğu ve oksijen difüzyonunun azalması üzerinden,
dispne ve siyanozla birlikte şiddetli arteriyel hipoksemiye neden olur.
• Platipne (solunumun yatarken daha kolay, otururken veya ayakta
dururken daha zor olması) ve
• - Ortodeoksi (kandaki oksijenin, beden dik durumdayken
azalması), hepatopulmoner sendrom için patognomoniktir.
• Portopulmoner hipertansiyonda akciğer fonksiyonu, seçili bazı
hastalarda karaciğer naklinin ardından bir dereceye kadar düzelmektedir.
KOLESTAZ
• Kolestaz: Bilirübin yanında safranın diğer elemanlarının
da katıldığı sistemik bir retansiyon durumudur (safra asitleri ve kolesterol
vb).
• Sarılık
• Kaşıntı (pruritus)
• Ksantomlar (deride fokal kolesterol depolanmaları)
• Karakteristik laboratuar bulgusu; Alkalen fosfatazın
serum seviyelerinde artış
• Hepatositlerde önce hidropik dejenerasyon ardından köpüksü-tüysü
(«feathering») dejenerasyon olur.
• Neonatal Kolestaz
• Doğumdan 14 gün sonra da devam eden hiperbilirubinemi neonatal
kolestaz olarak isimlendirilir.
• Neonatal kolestaz ile ilişkili hastalık listesi uzun ve çoğu
oldukça seyrek görülür.
• Bununla beraber vakaların:
• -%50’si: İdiyopatik
neonatal hepatit
• - %20’si: Biliyer atrezi
• - %15’i: Alfa 1 antitripsin eksikliğne bağlı
• Morfolojik Bulgular
• - Fokal hepatosit nekrozuyla birlikte lobuler yapıda düzensizlik
• - Dev hücre halini almış hepatositler ve hepatosit rozetleri
oluşumu
• - Belirgin hepatoselüler ve kanaliküler kolestaz
• - Portal alanlarda orta derecede mononükleer iltihabi hücre
infiltrasyonu
• - Kupfer hücrelerinde reaktif değişiklikler
• Erken çocukluk dönemindeki karaciğer hastalığına bağlı ölümlerin
en sık karşılaşılan nedenidir.
• Pediatrik karaciğer naklinin en sık nedenidir.
• Sepsis Kolestazı
• - En sık görülen değişiklik kanaliküler kolestaz (sentrilobüler
kanaliküller daha çok etkilenir)
• Primer Biliyer Siroz (PBS)=Primer Biliyer Kolanjit
• Küçük ve orta büyüklükte interlobüler safra kanallarının
harabiyetiyle karakterize; siroz, karaciğer yetmezliği ve ölümle
sonuçlanabilen kronik kolestatik bir
hastalıktır.
• Siroz birkaç yıl ile birkaç on yıl arasında değişen bir zaman
içerisinde gelişebilir.
• Karaciğerdeki küçük ve orta boy safra kanallarındaki
non-süpüratif yıkım PBS’nin en önemli özelliğidir.
• 10 hastadan dokuzu kadındır.
• Orta yaştaki kadınların hastalığıdır, en çok 40-50 yaş diliminde
görülür.
• Hastalığın terminal döneminde her zaman siroz görülmemesi
nedeniyle PBS ifadesi yanlış bir terminolojidir.
• Klinik
• - Sinsi başlangıçlı
• - Semptom yokken serum ALP değerlerinin yüksek olmasıyla fark
edilir
• - Tanı antimitokondriyal antikorların varlığı ve tipik biyopsi
bulguları ile konur
• - Çoğu zaman mevcut olan kaşıntı hastalığın ilerlemiş olduğunu
gösterir
• - Hiperbilirubinemi geç dönemde ortaya çıkar ve genellikle
gelişmekte olan karaciğer dekompensasyonunu haber verir
• Erken başlanan ursodeoksikolik asit tedavisi hastalığın seyrinde
önemli derecede iyileşme sağlar
• PBS’nin sıklıkla ilişkili olduğu otoimmün hastalıklar
• - Sjögren sendromu (%70)
• Morfolojik bulgular en çok siroz öncesi dönemde
karakteristiktir.
• 1- Siroza ilerleyen yol
• - Periportal/periseptal kronik kolestaz
• - Periportal hepatositlerde
sıklıkla Mallory-Denk cisimciklerinin de bulunduğu tüysü dejenerasyon
(balonlaşmış ve safra pigmenti içeren hepatositler)
• - Terminal dönemde karaciğerde siroz ve canlı yeşil renk
değişikliği
• Primer Sklerozan Kolanjit (PSK)
• Primer sklerozan kolanjit, intrahepatik ve ekstrahepatik her
çapta safra kanalının ilerleyici fibrozisi ve harabiyetiyle karakterize kronik
kolestatik hastalıktır.
• Değişiklikler yer yer meydana geldiğinden endoskopi ve
kolanjiyografide safra ağacında boncuk dizisi şeklinde görünüm (daralmış
hastalıklı segment ile normal genişlikteki bölümlerin ard arda yer alması
nedeniyle) mevcut.
• Hastaların %70’inde ülseratif kolit vardır.
• Ülseratif kolitli hastaların ise %4’ünde PSK görülür.
• Hastaların üçte ikisi erkektir.
• - Daha küçük safra yollarında inflamasyon çoğu zaman fazla
değildir ve lümenin çevresinde konsantrik fibrozis vardır (Soğan zarı şeklinde)
Sonunda lümen tamamen yok olur ve
geride nedbe dokusundan yoğun yuvarlak bir iz bırakır. (mezar taşı nedbe
• Bu gibi küçük lezyonları iğne biyopsisi ile örnekleme olasılığı
düşük olduğu için tanıda biyopsi değil, ekstrahepatik ve en geniş intrahepatik
safra yollarının görüntülenmesi temel alınır.
• Hastaların %10-15’inde kolanjiyokarsinom gelişir. (Tanıdan sonra
ortalama 5 yıl içiersinde)
• - Karaciğer nakli tek tedavi seçeneği.
• İlaç/Toksin Nedenli
Kolestaz
Klorpromazin* PBS ve
PSK taklitçileri : Kolestaz yanında
• -Amitriptilin * safra
kanalı kaybı da görülür.
• -Organik arsenik bileşikleri*
Paraneoplastik Sendromlar
- Metastatik hastalığı taklit edebilirler, bu da tedavi de
karışıklığa neden olabilir
Paraneoplastik sendromlar çeşitlidir ve farklı birçok tümöre
eşlik eder: • - Hiperkalsemi, • - Cushing sendromu ve • - Non-bakteriyel
trombotik endokardit; en fazla görülen paraneoplastik sendromlardır. • Bunların
ve diğer paraneoplastik sendromların en sık eşlik ettiği kanserler: • - Akciğer
ve meme kanserleri ile • - Hematolojik malignitelerdir
Paraneoplastik sendromlar olarak karşımıza çıkabilecek
durumlar: • 1- Endokrinopatiler • 2- Hiperkalsemi • 3- Nöromyopatik
paraneoplastik sendromlar • 4- Akantozis Nigrikans • 5- Hipertrofik
osteoartropati • 6- Çeşitli vasküler ve hematolojik manifestasyonlar
-Endokrinopatile
• Cushing sendromu en sık görülen endokrinopatidir. •
Endokrinopati gelişen hastaların %50’sinde akciğer karsinomu, özellikle de
küçük hücreli tipi vardır
2- Hiperkalsem
• Hiperkalsemi muhtemelen en sık görülen paraneoplastik
sendromdur
• Bunlardan en önemlisi paratiroid hormon ilişkili
proteindir (PTHRP). • PTH ve PTHRP aynı biyolojik etkiye sahiptirler ve her iki
hormon da aynı reseptörü kullanır. • PTH’den farklı olarak PTHRP
keratinositler, kaslar, kemik ve over gibi bir çok normal dokuda da küçük
miktarlarda üretilir. • PTHRP laktasyondaki memede kalsiyum transportunu
düzenler, ve plasentadan geçerek bebekte pulmoner gelişmeyi ve ‘remodeling’i
modüle ediyor görünmektedi
Paraneoplastik hiperkalsemi ile en sık ilişkili tümörler: •
- Meme kanserleri • - Akciğer kanserleri • - Böbrek kanserleri • - Over
kanserler
Hiperkalsemi ile en sık ilişkili akciğer neoplazmı skuamöz
hücreli akciğer kanseridir (Epidermoid karsinom
- Hipertrofik osteoartropati • Akciğer kanserli hastaların
%1-10’unda hipertrofik osteoartropati vardır. • Diğer kanserlerle nadiren
ilişkilidir. • Bu bozukluğun karakteristik özellikleri: • - Uzun kemiklerin
distal uçlarında, metatarsal, metakarpal ve distal falankslarda periosteal yeni
kemik oluşumu • - Komşu eklemlerde artrit • - Parmaklarda ‘clubbing’ (çomak
parmak
Kanseri olmayan hastalarda osteoartropati nadiren görülürken
çomak parmak: • - Karaciğer hastalıkları • - Diffüz akciğer hastalıkları • -
Konjenital siyanotik kalp hastalığı ve • - Ülserarif kolit başta olmak üzere
başka hastalıklarda da görülebilir.
T!m!k neoplazilerde kırmızı H!cre Aplaz!s ,görülebilir