Featured Posts Slider

Image Slider

Atilla İlhan Hayatı

ATİLLA İLHAN


Tam ismi, Attilâ Hamdi İlhan'dır. Babası savcı Muharrem Bedrettin İlhan; annesi ise
Emine Memnune Hanım’dır. Tiyatro ve sinema sanatçısı Çolpan İlhan'ın ağabeyidir. Babası
Bedri İlhan iyi derecede Osmanlıca bilen, Divan Edebiyatı'na meraklı, şiir yazan şair ruhlu
birisidir. Babası emekli olunca İzmir’e yerleşmiş İlk ve ortaokulu Karşıyaka Cumhuriyet
İlkokulu ve Karşıyaka Ortaokulu’nda bitirmiştir.İzmir’de iken babasının kütüphanesinden
faydalanarak bol bol kitap okumuş, edebi bilgiler edinmiş ortaokulayken ilk şiirlerini
yazmaya başlamıştır.
İzmir Atatürk Lisesi birinci sınıfındayken aşık olduğu bir kıza yazdığı NAZIM
HİKMET şiirlerini defterinde gören öğretmenlerinin şikâyeti üzerine yakalanmış 1941
Şubat'ında, 16 yaşındayken Türk Ceza Kanunu’nun 141. maddesine aykırı davrandığı
gerekçesiyle tutuklanıp okuldan uzaklaştırılmıştır. Okuldan atılma ve hapse girmesine neden
olan kızı en yakından gördüğü an ise karakolda verdikleri ifade esnasındadır. Avukat
Babasının sayesinde çok daha fazla ceza almaktan kurtulmuş ama üç hafta gözetim altında İki
ay da hapiste kalmıştır.
Üstelik Türkiye'nin hiçbir yerinde okuyamayacağına dair bir belge verilince, eğitim hayatına
ara vermek zorunda kalmış ancak İki yıl sonra Danıştay tarafından okuma hakkı geri
verilmiştir. Şair bu iki yıl boyunca vaktini roman okuyup Fransızcasını geliştirmekle
geçirmek zorunda kalır.

1944 yılında İstanbul Işık Lisesi'ne yazılabilir. Lise son sınıfta amcası ondan habersiz bir
şiirini CHP Şiir Armağanı'na yollar. Cebbaroğlu Mehemmed şiiriyle ikincilik ödülünü pek
çok ünlü şairi geride bırakarak almıştır.Bu ödül onun şairli hayatı açısından bir dönüm noktası
olacaktır.

1946’ta liseden mezun olup İstanbul Hukuk Fakültesi'ne kaydolur. Hukuk Fakültesi'ne
devam etmiş ancak son sınıfta gazeteciliğe başlamasıyla beraber öğrenimini yarıda
bırakmıştır.

Üniversite yıllarında Yığın ve Gün gibi dergilerde ilk şiirleri yayınlanır. 1948'de
ilk Şiir kitabı Duvar'ı yayınlar.
 1948 de üniversite ikinci sınıftayken NAZIM HİKMET'i kurtarma hareketine katılmak
üzere Paris'e gider. 1951de Gerçek gazetesinde bir yazısından dolayı soruşturmaya uğrayınca
Paris'e tekrar gider. Bu sebeplerden İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki tahsilini
tamamlayamaz. Öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kalır ve altı yıl botunca aralıklarla
Paris’te yaşar.

Fransa'da Fransızcayı ve Marksizmi öğrenir. 1950'li yılları İstanbul - İzmir- Paris üçgeni
içerisinde geçirip yurda döndükten sonra, Türkiye Sosyalist Partisinin yayın organı olan ve
Adil Müstecalıpoğlu’nun sahip olduğu “Gerçek “Gazetesinde çalışmaya başlar.1953'te Vatan
gazetesinde sinema eleştirileri yazmasıyla başlamıştır. Yavaş yavaş Türkiye çapında ismini
duyurmaya da başlamıştır.

1957'de Erzincan'a askerliğini yapmaya gider. Askerlik sonrasında İstanbul’a döner ve
sinema çalışmalarına ağırlık verir. Senaryolarında “Ali Kaptanoğlu” takma adını kullanmaya
başlar. 1954-1955yıllarında Maviciler dergisinde topladığı genç şairlerle beraber Ferid Edgü,
Özdemir Nutku ve TED Koleji öğrencileri ile Garip akımına karşı eleştiriler
yapmışlardır. Garipçiler’e karşı çıkıp Maviciler veya Mavi Topluluğu adıyla tanınan
toplumcu gerçekçi şiir akımını başlatmıştır. Şiire yeni bir ses düzeni, taşkın, coşkulu bir
anlatım ve kendisine özgü bir duyarlılık getirir. Mavi dergisinde topladığı genç şairlerle
beraber bu akıma karşı eleştiriler yapmışlardır. "Bobstil ve alafranga" olarak adlandırdığı
Garipçilerin karşısında yer almış Sisler Bulvarı, Yağmur Kaçağı, Ben Sana Mecburum şiir
kitaplarındaki şiirleriyle genç şair kuşağını etkilemiştir.
 Sinemada aradığını bulamayınca, 1960'ta Paris'e geri döner. Sosyalizmi ve
televizyonculuğu inceler. Ama babasının ölmesiyle birlikte yazarın İzmir dönemi başlar.Yeni Ortam, Dünya, Milliyet, Söz gazetelerinde köşe yazıları yazmaya başlamıştır. Yelken
ve Sanat Olayı dergilerini yönetir. Genç, Yeni Nesil, Varlık, Aile, Yirminci Asır, Seçilmiş
Hikâyeler, Kaynak, Ufuklar, Mavi, Yeditepe, Dost, Yelken, Ataç, Yön, Milliyet Sanat, Sanat
Olayı gibi dergilerde şiirleri, deneme ve eleştirileri yayınlanmaya başlamıştır.
Yasak Sevişmek, Elde Var Hüzün kitaplarındaki şiirlerinde divan şiiri ve şarkılardan da
yararlanır. İlk iki romanı Sokaktaki Adam ve Zenciler Birbirine Benzemez’ den sonraki
romanlarında tarihsel konulara ağırlık vermeye başlar. Aynı yıllarda, şiir kitabı olarak Yasak
Sevişmek ve Aynanın İçindekiler dizisinden Bıçağın Ucu yayımlandı. 1968'de Biket Hanım’la
evlenir Biket Hanım ile 15 yıl evli kalır.

Sekiz yıl İzmir'de kaldığı dönemde, Demokrat İzmir gazetesinin başyazarlığını ve genel
yayın yönetmenliğini yürütmüştür. 1965-19733 1970'lerde Türkiye'de televizyon yayınlarının
başlaması ve geniş kitlelere ulaşmasıyla beraber Attilâ İlhan da Senaryo yazmaya geri dönüş
yapmaya karar verir. Senaryolarını yazdığı önemli filmler: Yalnızlar Rıhtımı (Lütfi Akad),
Ateşten Damlalar (Memduh Ün), Rıfat Diye Biri (Ertem Gönenç), Şoför Nebahat (Metin Erksan),
Devlerin Öfkesi (Nevzat Pesen), Ver Elini İstanbul (Aydın Arakon).
Sekiz Sütuna Manşet, Kartallar Yüksek Uçar ve Yarın Artık Bugündür halk tarafından beğeniyle
izlenilen diziler oldu.
 1973'te Bilgi Yayınevi'nin danışmanlığını üstlenmiş ve Ankara'ya taşınmıştır. Sırtlan Payı ve
Yaraya Tuz Basmak'ı Ankara'da iken yayınlar. 1974 yılında TDK şiir ödülünü ‘Tutuklunun
Günlüğü’ eseriyle aldı. ‘Sırtlan Payı’ adlı romanıyla 1974-1975 Yusuf Nadi Armağanı Roman
ödülünü kazanır.1981'e kadar Ankara'da kalan yazar Fena Halde Leman adlı romanını
tamamladıktan sonra İstanbul'a yerleşir.
 İstanbul'da gazetecilik serüveni Milliyet (2 Mart 1982 - 15 Kasım 1987) ve Gelişim
Yayınları ile devam edecektir. Bir süre Güneş gazetesinde yazan Attilâ İlhan, 1993-1996 yılları
arasında Meydan gazetesinde yazmaya başlar. 1996 yılından 2005 yılına kadar köşe yazılarını
Cumhuriyet Gazetesi’nde sürdürecektir.

Attilâ İlhan ilk kalp krizini 1985 yılında geçirmiştir. Bu tarihten sonra kardiyolojik sorunları
devam eden İlhan'ın 2004'ten itibaren sağlık durumu daha da bozulur. 11 Ekim 2005'te
İstanbul'daki evinde geçirdiği ikinci kalp krizi sonucu hayata veda ettiğinde 80 yaşındadır.
2003 Sertel Demokrasi Ödülü'ne layık görülmüştür. 1946 CHP Şiir Yarışması İkinciliği 1974
Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü tutuklunun Günlüğü ile 1975 Yunus Nadi Roman Armağanı Sırtlan
Payı ile almıştır. 2007 yılında kurulan Attilâ İlhan Bilim Sanat Kültür Vakfı çalışmalarına devam
etmektedir.

Atilla İlhan aşk ve yalnızlık şairidir. Gençlik dönemlerinde platonik aşklar yaşasa da
sonradan bu durum değişmiştir. Ayrılık ve sevdayı yaşamına bir bütün olarak katmıştır.Sadece aşk
ve ayrılıkla ilgili yazmıyor tabii ki. Son dönemlerine doğru ülke ekonomisi ve siyasetle ilgili de
yazmıştır. Şiirlerinde diğer şairlerden farklı olarak bir zaman akışı vardır. Yani olay anlatan şiirler
yazmıştır.

Üçüncü Şahsın Şiiri beni en çok etkileyen şiiriydi. Atilla İlhan’ı şiire yönelten en
önemli faktör duygulara olan bağlılığıydı. ‘Bazı aşklarını da kafasında kurmuştu.’ diyor
arkadaşları. Atilla İlhan’ın şiirlerini anlamak için şiirlerinde yaşamak lazım. ‘Ayrılık sevdaya
dahil.’ diyerek şiirlerini çok güzel özetliyor bence.

ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ

Gözlerin gözlerime değince,
Felâketim olurdu, ağlardım.
Beni sevmiyordun bilirdim.
Bir sevdiğin vardı duyardım.
Çöp gibi bir oğlan, ipince.
Hayırsızın biriydi fikrimce.
Ne vakit karşımda görsem,
Öldüreceğimden korkardım.
Felâketim olurdu, ağlardım.
Ne vakit maçka'dan geçsem,
Limanda hep gemiler olurdu.
Ağaçlar kuş gibi gülerdi.
Bir rüzgâr aklımı alırdı.
Sessizce bir cıgara yakardın.
Parmaklarımın ucunu yakardın.
Kirpiklerini eğerdin, bakardın.
Üşürdüm içim ürperirdi,
Felâketim olurdu ağlardım.
Akşamlar bir roman gibi biterdi.
Jezabel kan içinde yatardı.
Limandan bir gemi giderdi,
Sen kalkıp ona giderdin.
Benzin mum gibi giderdin,
Sabaha kadar kalırdın.
Hayırsızın biriydi fikrimce.
Güldü mü cenazeye benzerdi.
Hele seni kollarına aldı mı,
Felâketim olurdu, ağlardım.

ATİLLA İLHAN

Atilla ilhan şiirin hikayesini aşağıdaki gibi anlatıyor:
“Çok ünlü bir şiir daha. Hemen söylemeliyim ki şiir, gerçeğe çok yakın bir psikolojiyi, bir
sevda gerilimini yansıtıyor. O yıllarda, Maçka dolaylarında n. adında bir kız yaşardı.
İnce, tüy gibi, kısacık saçlı, son derece modern bir kız. Yanılmıyorsam Güzel Sanatlar
Akademisine gidiyordu. Tesadüf bu ya, Marsilya yolculuklarımdan birinde, aynı
vapurdaydık. Napoli’ye kadar beraber gittik. O, orada indi. Bir türlü yaklaşmak fırsatını
bulamadım. Ne yalan söylemeli, bu siluet beni çok etkilemiştir. Siluet diyorum çünkü kişi
olarak onu tanımadım; ama galiba uzaktan ‘sevdim’. Üçüncü Şahsın Şiiri bunun
kanıtıdır.”

Yaşanılan daha fazla olmalı bence bu şiirde.Basit bir hikayeyi kendi dünyasında
yorumlamış Atilla İlhan. Bu şiirin özelliği yukarıda da görüldüğü gibi bir tabloya
yansıması. Atilla İlhan’ın alışılagelmişin dışında ruh hali ve üçüncü kişinin orada
konumlandırılması tüm bunları güzel bir tablo yapmış ama yeterli değil, yaşanmışlık
kapıya koymuş şairi ve orada ayrı bir kare oluşmuş.

Romanda Anlatım Teknikleri


Gösterme(sahneleme) tekniği: Olaylar, kişiler, varlıklar okuyucuya doğrudan sunulur. Anlatıcı, okuyucuile eser arasına girmez. Okuyucunun dikkati eser üzerinde yoğunlaşır. Bu teknikte kişilerin konuşmaları ve hareketleri yansıtılarak okuyucunun kendisini eserin kurmaca dünyasında hissetmesi sağlanır.
Gösterme tekniği; diyalog, iç konuşma veya bilinç akışı şeklinde olabilir.       


Örnek:

Gösterme tekniği aşağıdaki metinde kişilerin karşılıklı konuşması (diyalog) şeklindedir.

— Ne yapıyorsunuz, yahu? dedim.
— Sana ne? dediler. Fıkara, üstleri yırtık pırtık yavrulardı.
— Canım, neden söküyorsunuz? dedim.
— Mühendis Ahmet Bey söktürüyor.
— Ne yapacak bunları?
— Yukarıda deri tüccarı Hollandalı var ya, hani onun bahçesini düzeltiyorlar da...
— İngiliz çimi alsın, eksin, mademki herif zengin..
— İngiliz çimiyle bu bir mi?
— Bu daha mı iyi?
— İyi de lâf mı? (Sait Faik Abasıyanık-Son Kuşlar)

Bilinç akışı:  Kişilerin duygu ve düşüncelerini, her hangi mantıki bir bağ ve gramer kuralı endişesi taşımaksızın, düzensiz bir şekilde ve çağrışım ilkesi paralelinde doğrudan doğruya okuyucuya aktarmaktan ibarettir. Aynı zamanda insanların tanıtılmasında da kullanılan bu teknikte yazar, okuyucuyu kahramanın iç dünyası ile başbaşa bırakmayı hedefler.


Örnek: “Yollar kalabalıktı. Baktığı yeri gözlerinden en uzun sakladıkları için en çok Bebek tramvayına kızıyordu. Devetüyü paltolu bir kadın görünce yüreği çarptı; ama o değildi. Şapkalıydı. Kalktı. Kapıya yürürken duvardaki takvimi gördü. 7 Mart Cumartesi yazılıydı. 27‟nin yarısı kara yarısı kırmızıydı. Rahatladı. İşte boşuna beklemişti. İnsanların düzeninde bütün ayrıntılar önemliydi. Günlerin adı bile… Bugünün cumartesi olduğunu bilseydi saat birde onu görürdü.” (Yusuf Atılgan-Aylak Adam)


 İç monolog (Konuşma): Kahramanların içsel konuşmalarını aktarmaya dayanan anlatım tekniğidir. İç konuşma tekniğinde, kahramanın duygu ve düşünceleri sesli düşünme şeklinde yansıtılır. Bu anlatım tekniğinde kahraman, karşısında biri varmış gibi kendi kendine konuşur.

Örnek: Bu kedi, tahta masanın üstüne çıkmış, köpeğime durmadan homurdanacak mı? Sandalyenin üstündeki vişneçürüğü rengindeki delik çoraplar... Asmanın yaprakları daha yemyeşil. Bizim bahçedeki kurudu bile. Deniz, Bozburun’a doğru başını almış gidiyor. Uzaklarda görünen, İstanbul’un neresi kim bilir? Sesler neden gelmiyor?

Diyalog: Öykü kişilerinin karşılıklı konuşmalarına dayanır ve sıkça kullanılan bir anlatım tarzıdır. Romancıların birçoğu bu teknikten yararlanmıştır çünkü diyalog tekniği roman ve öykünün vazgeçilmez yapı taşlarından birisidir. Diyaloğu vazgeçilmez kılan bu tekniğin işlevselliğidir. Bu bağlamda diyalog; olayın gelişmesinde, kahramanların ruhsal ve sosyal durumlarının açıklanmasında, konuşmalarda yatan kültür ögelerinin saptanmasında (ağız, şive, üslup), eserin daha dinamik bir hale gelmesinde ve hafiflemesinde oldukça etkilidir.
Diyalog tekniği iç ve dış olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Dış diyalog bildiğimiz iki veya daha fazla kişinin karşılıklı konuşmasıdır.


Örnek-1:

Sadrazam bu adamı tanımıyordu. Sordu: - Burada mı oturuyor?
- Evet.
- Ne iş yapıyor?
- Biraz zengindir. Vaktini okumakla geçirir. Tanımazsınız efendim. Hiç büyüklerle ahbaplık etmez. Büyük mevkiler istemez.
- Niye?
- Bilmem ama, belki "düşüşü var" diye.
- Tuhaf...
- Ama çok yüreklidir. Doğrudan ayrılmaz. Ölümden çekinmez. Birçok kez savaşmıştır. Yüzünde kılıç yaraları vardır.
- Bize elçi olmaz mı?
- Bilmem.
- Bir kere kendisini görsek...

ANLATMA (TAHKİYE ETME) TEKNİĞİ: Anlatma tekniğinde okuyucu ile eser arasına anlatıcı girer. Okuyucu hemen her şeyi anlatıcı kanalıyla görür ve öğrenir. Okuyucunun dikkati anlatıcı üzerinde yoğunlaşır. Anlatma (tahkiye) tekniği; olay anlatımı, kişi tanıtımı, özetleme, iç çözümleme... şeklinde olabilir.

Örnek-1: Mahalle kahvesinin önündeki setin üstü sanki ufak bir bahçecikti. Ortada küçük bir havuz, içinde gazoz şişeleri, etrafında biraz çimen, kınar çiçekleri. Kapının sağ tarafında bazısı giyimli, birtakım da gecelik entarileri, şam hırkaları iler dört beş kişi İstanbul'un son zelzesinden konuşuyorlardı. (Memduh Şevket Esendal-Pazarlık Hikayesi)

Geriye Dönüş: Bir eserde olayların zaman sırasını bozarak geçmiş bir zamana ya da ola­ya dönme yoludur.
PARODİ TEKNİĞİ: Postmodern romanda daha önce yazılmış bir metnin içerik yönünden örnek alınmasıdır. Bütüncül ya da kısmen olabilir.

Örnek: Nazan Bekiroğlu’nun Yûsuf ile Züleyha adlı romanı, içerik yönünden divan edebiyatındaki Yûsuf ile Züleyha mesnevilerini örnek aldığından bir parodi örneğidir.Leitmotiv Tekniği: Romanda kahramanların karakteristik bazı davranışlarının, kelimeler, kelime grupları ve cümleler hâlinde okuyucunun zihnine yerleştirecek şekilde motif olarak tekrar edilmesidir.