Hücre, (İng. Cell); Latince bir kelimedir. İlk kez Robert Hooke tarafından küçük odacık anlamına gelen "cellula" olarak kullanılmıştır.
17. yy’da Leeuwenhoek’un yaptığı basit mikroskoptan sonra
hücre sitoplazması keşfedilmiş ve 1940’lı yıllarda keşfedilen elektron
mikroskobu ile de organellerin yapısı daha detaylı anlaşılmaya başlamıştır.
In
vivo çalışma,
hücre ve dokular bulundukları ortamda incelenirler.
In
vitro çalışma,
hücreler veya dokular bulundukları doğal ortam dışına alınarak incelenirler.
Hücreler
genel ayırımında prokaryot ve ökaryot olarak ikiye ayrılırlar.
Bu iki grup
arasında önemli farklar
1) Çekirdek
zarı
2) RNA ve
protein sentezi yönünden farklılıklar
Virüslerin
organelleri, sitoplazmaları ve çekirdek zarları yoktur.
Virüsler
hem DNA hem RNA taşımazlar. Ya RNA ya da DNA taşırlar. Dışlarında da proteinden
bir kılıf vardır.
Virüslerdeki
protein kılıfa kapsid adı verilir.
Kapsid, kapsomer
adı verilen ünitelerden oluşur.
Nükleik
asidin ve kapsidin oluşturduğu komplekse nükleokapsid adı
verilir.
Sadece
kapsid ihtiva eden virüslere kapsid adı verilir.Kapsidin dışında hücre zarı
yapısına benzeyen ve viral zarf adını alan yapıyı bulunduran virüslere zarflı
virüsler denir.
Virüsler
kapsid yapısına göre 3 gruba ayrılırlar:
1) Kübik
simetrili virüsler
2) Heliks
simetrili virüsler
3) Kompleks
yapılı virüsler
Ters
transkriptaz, lizozim, viral proteaz ve integraz, belirli virüs türlerinde
bulunan bazı enzim örnekleridir.
Bazı virüs
türleri, konakçıyı enfekte etmelerine yardımcı olan özel bir enzim içerir.
Örneğin, bir bakteriyofaj, viral genomun girişi için bakteri hücresinde bir
delik açmaya yardımcı olan lizozim enzimine sahiptir.
Birkaç
virüs, replikasyon işlemi sırasında viral genetik materyali mRNA'ya kopyalayan
nükleik asit polimeraz adı verilen kendi enzimlerini içerir. Örneğin
Retrovirüs, konakçı hücre içinde bir DNA ara ürünü olarak çoğalan Ters
transkriptaz adı verilen RNA'ya bağlı bir DNA polimerazına sahiptir.
İntegraz
enzimi ise bu aşamadan sonra konak hücrenin genomik DNA'sına özgün bir şekilde
ve aynı zamanda etkin bir şekilde yapışmasını katalize eden viral enzimdir.
Overton
Yağda eriyen maddeler hücre zarından kolayca geçebildiği
için, Overton (1902), hücre zarının ince bir lipit tabakasından yaptığını ileri
sürmüştür
Gorter ve Grendel (1902), hücre zarının iki lipit molekülü
kalınlığında bir tabaka (bilayer) olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Fosfolipidlerinin hidrofob olan kısımlarının sudan
uzaklaşama eğilimine karşın hidrofil olan kısımlarının suya yaklaşma eğilimidir
(amfipatik özellik).
Geçirgenlik, yüzey gerilimi elektrik ve kimyasal
özelliklerini göz önünde bulundurarak, Danielli ve Davson 1935'de
hücre zarının simetrik zar modelini teklif etmişlerdir.
Bu modele göre, zarın yapısında tek tabakalı iki protein
yaprağı arasında lipit molekülleri vardır.
1) Lipit moleküllerinin polar uçları (hidrofilik kısımları)
dışa doğrudur ve protein tabakalarıyla örtülüdür.
2) Zar modeli simetriktir çünkü her iki protein katmanı
birbirleri ile özdeştirler.
Robertson (1959) tarafından teklif edilen asimetrik zar
modelidir.
Asimetrik zar modelinde, ortada iki molekül kalınlığında
lipit tabakası, iki tarafında da tek molekül kalınlığında protein tabakası
vardır.
FAKAT:
1) Simetrik modelde ortadaki lipit molekül sırasının veya
tabakasının kalınlığı belli değildir. Yani, iki veya daha fazla lipit molekül
sırasının bulunup bulunmadığını gösteren hiçbir kanıt yoktur. Oysa, asimetrik
modelde ortadaki lipit moleküllerinin sayısı sadece ikidir.
2) Lipit tabakasının iki yanındaki protein tabakalarının
simetrik modelde simetrik, asimetrik modele ise, kendisine eklenen yeni elementlerden
dolayı sitoplazma tarafındaki protein tabakasının dıştaki protein tabakasından
belli kimyasal farklar göstermesi, yani asimetrik oluşudur.
1972 yılında Singer ve Nicolson tarafından hücre zarının tüm
özelliklerin açıklayan bir model ileri sürülmüştür.
Böylece, mozaik zar modeli ya da akışkan-mozaik
zar modeli kabul edilmiştir.
1) Fosfolipit tabakaları daha önceki modellerdekine benzer
şekilde hidrofilik başları zarın yüzeyine doğru, hidrofobik kuyrukları ise, içe
doğru sıralanır.
2) Proteinler zarın hem iç, hem dış yüzeyinde mozaik şekilde
dağılırlar ve devamlı bir tabaka meydana getirmezler ve mutlak suretle
asimetriktirler.
Hücre zarında bulunan zar proteinleri;
Bu modelde yağ tabakasının her iki yüzünde olan ekstrinsik
proteinler,
Yağ tabakasının içine gömülmüş olanlar ise; intrinsik
proteinler olarak kabul edilmiştir.
Fosfolipidlerin Baş kısmını genelde
1) Fosforik asit
2) Kolin
3) Etanolamin
4) Serin
5) Inozitol
6) Gliserol
Zarda en çok bulunanlar
Fosfoditilkolin
Fosfoditilserin negatif yüklü
Fosfoditiletanolomin
Sfingomyelin
Fosfotidilinozitol zarda çok az bulunur fakat
FI oldukça önemli bir ikincil habercidir.
Ekstrasellüler yüzde
Fosfoditilkolin
Sfingomyelin
Intrasellüler yüzde
Fosfotidilserin
Fosfotidiletonolomin
Başlıca 3 konformasyon oluşabilir.
Bilayer
Missel
Lipozom
FL lerin sıvı ortamda en nadir görülen şekli misseldir.
FL ‘nin yağ acil zincirlerinin uzunluğu nedeniyle missel
yapısı tercih etmezler
FL bilayer missel şeklinde toplanabilir ki bu yapı lipozom
adını alır
Kendiliğinden (spontane olarak) uygun koşullarda FL’ler
bilayer bir yapı oluşturmaya diğer ikisinden daha fazla meyillidirler.
Zar proteinleri başlıca üç yolla lipid katman ile ilişkidir
İntegral Proteinler
Lipid Bağlantılı Proteinler
Periferal Proteinler
Integral proteinler, bunlara geçişli ya da transmembranal
proteinler adı da verilir.
Genel olarak lipid katmanlarını boydan boya geçerler ve
boyları da lipid katman kadardır Sizden şu yorumu yapmanızı istiyorum eğer ki
bu zarı boydan boya geçiyorsa zarın her bölümü farklı özelliklerdedir.
Lipid-bağlantılı proteinler, bunlara Lipid-anchored
membrane protein adı da verilir.
Bir ya da daha fazla lipid moleklüne kovalan olarak
bağlanmış durumdadır. Ve sıkı sıkıya lipid tabakaya tutunmuştur.
Lipid-bağlantılı proteinler, bunlara Lipid-anchored
membrane protein adı da verilir.
Bir ya da daha fazla lipid moleklüne kovalan olarak
bağlanmış durumdadır. Ve sıkı sıkıya lipid tabakaya tutunmuştur.
MSS,
retina, lens kristali hücre sayısı sabittir ve sonradan çoğalmaz
Hayflick Limiti hücrenin bölünmeden önce en fazla 40 ile 60
kez bölünebileceğini söyleyen teori
Alexis
Carrel'in hücrelerin kendilerini sonsuz sayıda çoğaltabileceklerini belirten
daha önceki teorisini revize etti.
Konduktiv
Hücreler iletişim kuran hücreler impuls iletirler.
Konektiv hücreler
birbirine bağlayan hücreler. Kemik kas vs.
Glandular hücreler
salgı bezlerini oluşturur.
Depo
hücreleri yağ depo eder.
Destek
hücreleri bitişik komşu hücrelere destek olur.
Silia
eş güdümlü dalgalanma
hareketiyle lümendeki maddelerin hareketine yardım eden epitel hücrelerini
örten kıl benzeri çıkıntılar.
Mikrovillus hücrenin serbest yüzey farklılaşmalarından,
özellikle emme görevi fazla olan hücrelerde, hücre dış yüzeyini arttırmak için,
hücre zarının bir miktar sitoplazma ile meydana getirdiği parmak şeklindeki
çıkıntılardır. Boyları yaklaşık, 0,6-0,8 mikron uzunluğunda, 0,08-0,1 mikron
kalınlığındadır. Özellikle bağırsak epitelinde bulunan mikrovilluslar (çoğulu
mikrovilli) yapılarında, makromolekülleri parçalayacak ve hücre içine taşıyacak
enzimleri bulundururlar.
Kamçı, pek çok tek hücreli organizmanın ve bazı çok hücreli organizmanın, etrafta hareket edebilmesini sağlayan bir organeldir. Kamçıların üç farklı üst
alem için üç farklı yapısı bulunabilir. Bakteriyel kamçılar; vida gibi hareket edebilen helezon
telciklerdir. Archeae (eski bakteri) kamçıları, bakteriyel kamçılara benzer
gibi gözükseler de pek çok detayları göz önünde tutulduğunda bu iki kamçı türü
birbirinden faklıdır; ve birbirleriyle homolog organel olmadıkları kabul edilir (yani görevleri
birbirine benzese bile, kökenleri ve ortaya çıkış biçimleri farklıdır). Ökaryot kamçılar da (hayvan, bitki ve protist hücrelerin sahip olduğu), kompleks yapıya sahip, koruma
amaçlı olarak ileri-geri kamçılama yeteneğine sahip organellerdir. Bazen
bunların diğer kamçılardan farkını vurgulamak için sil adı da verilir.
Stereo silia sabit tüyler kulak içindeki
salyangoz gibi yerlerde reseptör görevini üstlenir.
Daha çok epitel hücrelerinde görülür.
Bu bağlantılar yan yüzeylerde tight junction, adezyon
belt, spot desmosom ve gap junction gibi devamlı (kalıcı) bağlantılardır.
Bazal lamina ile hücre bağlantısı ise hemidesmosom ve
fokal kontakt tipinde bağlantılarla sağlanır.
Bu bağlantıları sağlayan proteinler hücre içine doğru
uzandıklarında hücre iskeletini oluşturan aktin ve intermediate flament
yapılarına katılırlar.
Terminal tıkaç (tight junction)
Yanyana duran epitel hücrelerinin serbest yüzeylerinin
hemen altında bulunur.
Terminal tıkaçlarda hücrelerarası boşluk neredeyse hiç
kalmaz. Alışveriş neredeyse durur.
Salgı hücrelerinde ve sindirim sistemi epitel
hücrelerinde ve mesane duvarı epitelinde çok görülür.
Birbiriyle kaynaşan noktalar hücre zarındaki dışa
doğru çıkıntılaşmış olan integral proteinlerdir (hücreler arasında geçirgenlik
bariyeri oluştururlar). Örneğin bağırsak lümenindeki maddeler, hücre aralarına
geçemediği için hücre içine girmek zorunda kalır.
Adezyon belt (Adherens Junction)
Terminal
tıkacın hemen altında yer alır.
Adezyon belt
tipi bağlantıda kaderin proteinleri iki hücreyi birbirine bağlar.
Kalp kası, deri epiteli, uterus boynu gibi mekanik
zorlanmalarla karşılaşan dokularda çok boldur. Sıkı bağlantıların hemen altında
yer alırlar ve hücrelerin birbirine tutunmasını sağlarlar. Hücreler arasında
200A mesafe vardır. Hücreleri birarada tutan glikokaliks hücre örtüsü ile
birlikte bu bağlantılara tutunan aktin filamentleridir. Aktin filamentleri için
de bağlanma bölgesi oluştururlar.
Be First to Post Comment !
Yorum Gönder