Orhan Veli Kanık Hayatı


Melih Cevdet Anday ve Oktay Rıfat Horozcu ile birlikte, Garip Akımı'nın öncülerinden biri olan Orhan Veli Kanık, Türk şiirinin, ağır kalıplardan, klişeleşmiş söylemlerden, yoğun sanatsal kuramlardan bağımsızlaşması ve yenilenmesi gerektiğini savunmuş; ölçü-uyak gibi biçimleri terk etmiş; konuşma dilinin ve gündelik hayatın her konusunun şiire yansıtılabileceğini göstermiştir. Dünyaca ünlü La Fontaine‘in hikayelerini, şiirsel bir anlatımla Türkçeye çevirmiştir.

 Orhan Veli Kanık, 13 Nisan 1914 tarihinde, İstanbul‘un Beykoz semtine bağlı Yalıköyü'nde Cumhurbaşkanlığı Armoni Orkestrası şefi, klarnet ustası Mehmet Veli Kanık ile Fatma Nigar Hanım’ın ilk çocukları olarak dünyaya geldi.

Mizah yazarı Adnan Veli Kanık‘ın ağabeyidir. Füruzan (Yolyapan) adında bir kız kardeşi vardır. Günümüzde Beşiktaş Jimnastik Kulübü‘nün bulunduğu, Anafartalar İlkokulu’nun ana sınıfında temel eğitimine başladı. 1921 yılında ilköğrenimi için Galatasaray Lisesi‘ne gönderildi. Dördüncü sınıfa kadar bu okula devam etti.

1925 yılında, babasının Cumhurbaşkanlığı Bando Şefliği’ne tayini nedeniyle, ailesiyle birlikte Ankara‘ya taşındı. Burada Gazi İlkokulu’nu bitiren Kanık, orta öğrenimi için yatılı olarak Ankara Erkek Lisesi’ne gönderildi.

Henüz ilkokul çağındayken okumayla başlayan edebiyat aşkı, sonrasında satırlara döküldü. Orhan Veli Kanık'ın edebiyata ilgisini ilk fark eden kişi, ilkokul öğretmeni Sedat Bey oldu ve bu konuda yetenekli gördüğü öğrencisini sürekli yazmaya teşvik etti. Kanık'ın çocukluk yıllarında kaleme aldığı ilk öyküsü, ''Çocuk Dünyası'' adında, eski yazıyla basılan bir dergide yayımlandı.

Ankara’da geçen lise yıllarında, ilk olarak Oktay Rıfat Horozcu’yla tanışan Kanık'ın, sonrasında Melih Cevdet Anday’la arkadaş olması, edebi kariyerinin başlangıcı oldu. Ortak duygu ve düşüncelerle bağlı oldukları edebiyat zevki, üç arkadaşı iyice yakınlaştırdı.

Sonraları Türk edebiyat tarihinde önemli bir açılıma neden olacak bu isimler, kendi görüşlerini ifade edebilmek ve kaleme aldıkları yazıları, şiirleri yayımlayabilmek maksadıyla, Ankara Lisesi okul kooperatifinin finansörlüğünde, “Sesimiz” adını verdikleri bir dergi çıkarmaya başladı. Bu sayede, okul arkadaşı Hıfzı Oğuz Bekata‘nın etkisinde kalarak, düz yazıdan manzumeye geçen Kanık'ınn ilk şiirleri bu dergide basıldı.

Üç genç şair, çıktıkları bu edebiyat yolculuğunda, öğretmenleri arasında yer alan ünlü şair Ahmet Hamdi Tanpınar başta olmak üzere, Halil Vedat Fıratlı ve Yahya Saim Sinanoğlu‘nun büyük desteğini görmüşlerdi.

Orhan Veli Kanık yüksek öğrenimine İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin felsefe bölümünde devam etti. Yazmaya olan düşkünlüğünden vazgeçmeyen Kanık, üniversite döneminde de oldukça aktif bir karakter sergiledi.

Kendi fakültesinin öğrenci grubu başkanı seçilmesinin yanı sıra, eski okulu olan Galatasaray Lisesi'nde, yardımcı öğretmen statüsünde görev yaptı. 1936 yılında, lisans eğitimini bırakmaya karar veren Kanık, ertesi yıl Ankara’ya geri döndü.

Başkentte bir süre, PTT Genel Müdürlüğü Telgraf İşleri Reisliği Nizamlar Bürosu’nda memur olarak çalıştı.

Aynı yıl, şairin yazınsal kimliğini tam olarak ifade eden, biçim ve üslup bakımından tarzını bulmuş olan ilk şiirleri Nahit Sırrı Örik‘in desteğiyle, “Varlık” dergisinde yayımlandı. Genellikle aşk, özlem, çocukluk anıları gibi temaları yoğun bir duygusallıkla işlediği bu şiirlerin büyük bir kısmında, “Mehmet Ali Sel” mahlasını kullandı. Aruz ve hece vezninin, klasik şiir kalıplarının özelliklerini çok iyi biliyordu. Adını edebiyat çevrelerine duyurmayı başaran Kanık, 1936-1942 yılları arasında, dönemin popüler kültür-sanat dergilerinden İnsan, Ses, Gençlik, Küllük, Inkilapçı Gençlik, Demet, İşte ve Aile’de manzume ve düz yazılarıyla yer aldı.

Daha sonra Melih Cevdet ve Oktay Rıfat ile birlikte çıkardıkları “Garip” adlı şiir kitabıyla, Türk edebiyat tarihinde, ''Garipçilik'' (“Birinci Yeni” olarak da bilinir) adı verilen yeni bir şiir akımı başlattı.

Şiirde biçimsel kuralların gerekliliğini yok sayan bu yeni bakış açısına göre, yoğun şekilde Arapça ve Farsçanın etkisi altında kalan şiir dünyası, artık arınmak, yenilenmek ve kendi diline, milletine özgü bir üslup edinmek zorundaydı. Halk dilinde, yalın bir ifade tarzıyla manzumeler kaleme alan Garipçiler, hicivsel unsurlar ve mizah öğeleri kullanmak suretiyle, gündelik olayların da söz konusu yapılabileceğini gözler önüne serdi.

Orhan Veli Kanık, Garip’in kendisi tarafından kaleme alınan önsözünde, hece ölçüsü ve uyağın şiiri yozlaştırdığını söylüyor ve onlara göre şiirin, insanın beş duyusuna değil, beynine seslenen bir söz sanatı olduğunu ifade ediyordu. Şiire, egemen sınıfların beğenilerinin sonucu yerleşen kalıplaşmış öğeler kaldırılmalı, şairaneliğe son verilmeli ve şiir toplumun çoğunluğuna seslenmeliydi. Bu amaç da ancak yeni yollar ve yeni araçlarla gerçekleştirilebilirdi.

II.Dünya Savaşı‘nın neden olduğu gerginlik nedeniyle uzatılan askerlik görevini, 1945 yılında, yedek subay rütbesiyle tamamlayan Orhan Veli Kanık, Ankara’ya dönerek, Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu’nda tercümanlık yapmaya başladı.

Burada, Azra Erhat, Oktay Rıfat ve Erol Güney ile birlikte ortak çeviri çalışmaları yürüttürken, 1947 yılında, Reşat Şemsettin Sirer‘in milli eğitim bakanı olmasıyla birlikte, yeni bakanlık yönetimini “antidemokratik ve tutucu” davranmakla suçlayarak, görevinden istifa etti.

Ardından, Mehmet Ali Aybar tarafından yayımlanan, “Hür” ve “Zincirli Hürriyet” adlı gazetelerde, siyasal, sosyal, kültürel ve edebi konular üzerine eleştirel yazılar kaleme almaya başladı. 1948 yılında ise, bir süre, Ulus gazetesinde, “Yolcu Notları” başlığı altında makaleler yazdı.

1 Ocak 1949 tarihinde, iki sayfalık “Yaprak” adlı kültür-sanat dergisini çıkarmaya başladı. 15 günde bir yayımlanan derginin ömrü, finansman sorunu nedeniyle kısa sürdü ve 28 sayıyla sınırlı kaldı. Dönemin düşünsel ve sanatsal yaşantısı üzerinde önemli bir yer edinmiş olan Yaprak’ın yayım hayatı, 15 Haziran 1950 tarihinde sona erince, Kanık, İstanbul’a taşınmaya karar verdi. Aynı yıl, Nazım Hikmet‘in yazılarından dolayı mahkum edilmesini protesto etti ve düşünce özgürlüğüne imkan verilmediğini öne sürerek, yakın dostları Melih Cevdet ve Oktay Rıfat ile birlikte, şairin serbest bırakılması için 3 gün boyunca açlık grevi yaptı. Bu eylemiyle, siyaset ve edebiyat çevrelerinde büyük yankı uyandırdı.

Aynı yılın Kasım ayında, bir haftalığına Ankara’ya geldi. 10 Kasım 1950 gecesinde, onarım için kazılmış, ancak üzeri kapatılmamış bir çukura düşerek ayağını incitti. Daha sonra İstanbul’a dönen Kanık, bir arkadaş ziyareti sırasında aniden fenalaşması üzerine Cerrahpaşa Hastanesi’ne kaldırıldı. Orhan Veli Kanık, 14 Kasım 1950 tarihinde, beyin kanaması sonucu girdiği komada hayatını kaybetti.

Ölümü, Türk edebiyat camiasını derin bir hüzne boğdu. Cenazesi, Rumelihisarı‘nda bulunan Aşiyan Mezarlığı’nda toprağa verildi. Yakın arkadaşları tarafından 1 Şubat 1951 tarihinde anısına ''Son Yaprak'' adlı tek baskılık bir dergi yayımlandı.

Sanat anlayışı

Özellikle Varlık dergisindeki şiirleriyle büyük ilgi gören Orhan Veli Kanık, 36 yıllık yaşamı boyunca, gerek eserleriyle gerekse düşünceleriyle, sağlığında ve ölümünden sonra kendinden çok söz ettiren şairlerden biri olmuştur. Türk edebiyat tarihinde, yenilikçi fikirlerin ilk savunucularından biridir. Garipçilik akımının öncüsü olarak, şiirin ölçü, uyak gibi alışılagelmiş klişelerden, kalıplardan ve kurallardan bağımsızlaşarak da yazılabileceğini göstermiş; eserlerinde ağır sanatsal ifadeler, kalıplaşmış benzetmeler yerine, daha basit ve yalın olan halk dilini kullanmayı benimsemiştir.

Eserlerinde, zaman zaman hicivsel bir üslup ile mizah öğelerinden yararlanmıştır. Gündelik hayatın her yönünün şiire konu olabileceğini savunmuş ve kendini belli bir duygu ya da düşünceyle sınırlamamıştır. Amacı, okura biçimsel bir şaheser sunmak değil, anlatmak istediklerini hissettirebilmektir. Dolayısıyla, cilalı söze gerek yoktur. Bu nedenle, konuşur gibi kaleme aldığı şiirleriyle, başta Orhan Seyfi Orhon olmak üzere, bazı kesimler tarafından, şiir yazımını bu kadar basitleştirdiği için çok fazla eleştirilmiştir.

Sanatta toplum misyonunu ön plana çıkarmış olan Kanık, edebi çevrelerden ziyade halka hitap etmeyi tercih etmiştir. Şiirin kısır bir döngü içerisinde kalmaması gerektiği düşüncesiyle, sürekli olarak kendini ve kalemini geliştirmeye çalışmıştır. Moliere, Rimbaud, Musset, Gogol, La Fontaine, Jean-Paul Sartre gibi dünyaca ünlü yazarların eserlerinden çeviriler yapmıştır. Çocuk hikayeleri yazan La Fontaine ile Nasreddin Hoca öykülerini, şiirsel forma dönüştürmüştür. Önemli eserlerinden bazıları İngilizce, Fransızca, Rusça ve Yunanca gibi dillere çevrilmiştir. Eserlerinde, özellikle İstanbul’a aşk derecesindeki tutkusu dikkat çekmektedir.

Orhan Veli, askerlik yaptığı dönemde, hayat hikayesini kısaca şu şekilde özetlemiştir:

''1914’te doğdum. 1 yaşında kurbağadan korktum. 9 yaşında okumaya, 10 yaşında yazmaya merak sardım. 13’te Oktay Rıfat’ı, 16’da Melih Cevdet’i tanıdım. 17 yaşında bara gittim. 18’de rakıya başladım. 19’dan sonra avarelik devrim başlar. 20 yaşından sonra da para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim. 25’te başımdan bir otomobil kazası geçti. Çok aşık oldum. Hiç evlenmedim, şimdi askerim.''

ESERLERİ

Şiir

Garip (1941 – Melih Cevdet Anday ve Oktay Rıfat Horozcu ile birlikte)

Vazgeçemediğim (1945)

Destan Gibi (1946)

Yenisi (1947)

Karşı (1949)

Düzyazı

La Fontaine Masalları (1948)

Nasrettin Hoca Hikayeleri (1949 – manzum hikaye)

Nesir Yazıları (1953)

Edebiyat Dünyamız (1975)

Fransız Şiiri Antolojisi (1947 – derleme)

Çeviri

Bir Kapı ya Açık Durmalı ya Kapalı (A.de Musset’den – O. Rifat ile, 1943)

Barberine (1944)

Scapin’in Dolapları (Molière’den – 1944)

Sicilyalı yahut Resimli Muhabbet (1944)

Tartuffe (1944)

Versailles Tulûatı (1944)

Üç Hikâye (Gogol’dan – Erol Güney ile, 1945)

Turcaret (A. R. Lesage‘dan – 1946)

Hamlet ve Venedikli Tüccar (Shakespeare‘den – Ş. Erdeniz ile, 1949)

Batıdan Şiirler (O. Rifat ve M. Cevdet ile, 1953)

Antigone (J. Anouilh‘den – 1955)

Saygılı Yosma (J. P. Sartre’dan – 1961)

Bütün Çeviri Şiirleri (1982)

El Kapısında (Turgenyev‘den – 1994)Babası İzmir tüccarlarından Fehmi Bey'in oğlu müzisyen Veli Bey (İzmir, 1881-1953) annesi de Beykoz'un ileri gelenlerinden tüccar Hacı Ahmet Bey'in kızı Fatma Nigar Hanım'dı (İstanbul, 1894-1962). Nigar Hanım'la evlendiği sırada "Muzika-i Hümayun"da bulunan Veli Bey, Cumhuriyet'le birlikte Cumhurbaşkanlığı Armoni Orkestrası'nın şefi oldu. Sonra Konservatuvar'da profesörlük, Ankara Radyosu'nda müdürlük yaptı. Yazar Adnan Veli (1916-1972) ve Fürüzan Yolyapan kardeşleridir.

Orhan Veli ilkokula Beşiktaş Akaretler İlkokulu'nda başladı, Galatasaray Lisesi'nin ilk kısmına geçti, beşinci sınıfı Ankara Gazi İlkokulu'nda okuyarak ilkokulu bitirdi. Ortaokul ve liseyi de Ankara'da okuyan Orhan Veli, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne girdi. İki yıl sonra buradan ayrılarak çalışma hayatına başladı. Bir yıl kadar yardımcı öğretmenlik yaptı. PTT Genel Müdürlüğü'nde çalışırken (1936-1942), askere alındı. Yedek subaylığı Bolayır'da geçti.

Orhan Veli KanıkMilli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu'na çevirmen olarak girdi. İki yıl sonra ayrılarak, 28 sayı yayımlanan Yaprak dergisini çıkardı. Orhan Veli, 1950'de Ankara'da bir kaza geçirdi. Karanlık bir sokakta, belediyece açtırılan, ama çevresine hiçbir işaret ve lamba konulmayan bir çukura düştü. Başı zedelendi. İki gün sonra İstanbul'a geldi. Bundan sonrasını Orhan Veli'nin kardeşi Adnan Veli Kanık şöyle yazdı: " ... Vücudundaki sızılardan şikayet ediyordu. 14 kasım salı günü bir arkadaşının evinde öğle yemeği yerken fenalık geçirdi. Hastaneye kaldırıldı. Beyninde damar çatlaması yüzünden başlayan baygınlığının nedeni ilkin hekimler tarafından anlaşılamadı. Alkol zehirlenmesine karşı tedavi yapıldı. Saat 20'de komaya girdi. Bütün gayretlere rağmen kurtarılamayarak Cerrahpaşa Hastanesi'nde hayata gözlerini yumdu."

Orhan Veli, ilkokulun son sınıfındayken şiire başladı. Öğretmeni tarafından desteklenerek yazmaya yönlendirildi. İlk şiiri de 1924 yılında Çocuk Dünyası adlı dergide yayımlandı. Ama şiire asıl bilinçli yaklaşımı lise öğrenciliği yıllarında gerçekleşti. Lisede öğretmenleri olan Ahmet Hamdi Tanpınar, Rıfkı Melul Meriç, Halil Vedat Fıratlı ve Yahya Saim Sinanoğlu'nun yakın ilgisini gördü. Yine Lisede Oktay Rifat ve Melih Cevdet'le arkadaş oldu, Sesimiz adlı bir dergi çıkardı (1 Aralık 1936).

Orhan Veli'nin düzyazıdan şiire geçmesinde, kendisinden iki sınıf önde olan Hıfzı Oğuz Bekata'nın etkisi oldu. Nahit Sırrı Örik'in desteğiyle de şiirleri Varlık dergisinde yayımlandı. Bunların bazısı Mehmet Ali Sel imzasıyla çıktı.

Orhan Veli, dönemin İnsan, Ses, Gençlik, Küllük, İnkılapçı Gençlik gibi dergilerine de yazdı (1936-1942). Moliere'den Rimbaud'ya, La Fontaine'den Musset'ye uzanan birçok çeviri yaptı.

İlk kitabını yine liseli arkadaşlarıyla birlikte (Oktay Rifat, Melih Cevdet), Garip adıyla çıkardı (1941). Bu kitapla birlikte şiirimizde "Garip akımı" "Garip Şiiri" diye adlandırılan bir yeniliğin de kurucusu oldu. Daha soma çeşitli şiir kitapları çıkardı, düzyazıları ve çevirileri yayımlandı. Varlık başta olmak üzere çeşitli dergi ve gazetelerde yazdı.

Şiirlerinden yapılan seçmeler İngilizce, Fransızca, Rusça, Yunanca gibi çeşitli dillere çevrildi. Ayrıca Müşfik Kenter, Kerim Afşar gibi sanatçılar şiirlerini kasete okudular. Birçok besteci şiirlerini besteledi. Murathan Mungan, şiirlerden kurgulayarak "Bir Garip Orhan Veli" adlı tek kişilik bir oyun yazdı, bunu uzun süre Müşfik Kenter oynadı. Cumhuriyet edebiyatına katkısını dergi yayımlayarak da gösterdi.

Sahip ve yazı işleri müdürlüğünü Orhan Veli'nin üstlendiği Yaprak dergisi, on beş günlük olarak 28 sayı (1 Ocak 1949-15 Haziran 1950) yayımlandı. "Fikir, sanat gazetesi" biçiminde sunulan dergi, ekonomik nedenle tek yapraktı. Adını da bu biçimden aldı. Yaprak, Orhan Veli'nin ölümünden sonra arkadaşları tarafından Son Yaprak adıyla yeniden tek sayı çıkarıldı (1 Şubat 1951). Bu tek sayı çıkan dergide Orhan Veli'nin sağlığında yayımlanmamış olan "Aşk Resmigeçidi" adlı şiirine yer verildi.

Orhan Veli, kısa bir zamanda büyük bir üne kavuşan sayılı şairlerimizden oldu. Arkadaşları Melih Cevdet ve Oktay Rifat'la çıkardığı Garip adlı kitap, yer alan şiirlerin yanı sıra, "edebiyatı edebiyat yapmaktan kurtarmaya gelen" bu öncülerin bir bildirisini de taşıdı. Garip akımı, bu bildiriyle edebiyat dünyasında kendine taraftar buldu. İkinci Yeni akımı çıkana kadar etkin oldu. Bu akımdan etkilenmeyen çok az şair kaldı.

Garipçiler diye de adlandırılan Garip şairlerinin amacı, şiiri birtakım kalıplardan kurtarmaktı. Dolaysız, yalın, açık seçik bir halk diliyle şiir yazmaktı. Böylece Orhan Veli'nin yaptığı iş, edebiyat tarihimiz açısından "edebiyat zevkimizde devrim" biçiminde anlatılarla karşılandı. Geleneksel şiirimizin kabuğu çatlatıldı, o güne kadar şiirin özü sayılan söz sanatları bir yana bırakıldı, ölçüsüz uyaksız, halkın anlayacağı yalınlıkta bir dille şiir yazına yolu açıldı.

Orhan Veli'nin şiirlerinin benimsenmesinde eleştirmen Nurullah Ataç'ın da payı büyük oldu. Ataç, onun şiirleri konusunda şunları söyledi: "Orhan Veli, şiirlerinin hemen hepsinde birer hikaye anlatır, hem de uzun bir hikaye, sanki birer hayat. Ancak bu hikayeleri bütün fazlalıklardan temizler, bize birkaç satırda özü söyleyiverir. O koca hikayeyi şiir üslubuna koyuverir."

Orhan Veli'nin Eserleri
Şiir:

Garip (Oktay Rıfat ve Melih Cevdet'le 1941),
Garip (yalnız kendi şiirleriyle, genişletilmiş 2. baskı, 1945),
Vazgeçemediğim (1945),
Destan Gibi (1946),
Yenisi (1947),
Karşı (1949).
Ölümünden sonra, şairin kitapları bir arada, kitaplarına girmeyen şiirlerle birlikte Orhan Veli, Bütün Şiirleri (1951) adıyla basıldı. Sonraki yıllar yeni basımları yapıldı.

Düzyazıları, eleştiri ve hikayeleri:

Nesir Yazıları (1953),
Denize Doğru (1970),
La Fontaine'in Masalları (49 fabl manzum çeviri, 1943, YKY 2003),
Nasrettin Hoca Hikayeleri (72 fıkra manzum çeviri, 1949, YKY 2003).
Bütün Eserleri Edebiyat Dünyamız (düzyazı, konuşma, 1975),
Bütün Yazıları (1982; 1. cilt Sanat Edebiyat Dünyamız, 2. cilt Bindiğimiz Dal).
Bütün Şiirleri (1975).
Çeviri Şiirler (der. Asım Bezirci, 1982).
2003'te Yapı Kredi Yayınları tarafından bütün şiirleri ve öteki eserleri yeniden yayınılanmaya başladı. İlk kez yayımlananlar içinde Şevket Rado'ya Mektuplar (Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday'la haz. E. Necdet İşli, 2002),
El Kapısında (Oyun, Turgenyev'den çeviri, haz. M. Sabri Koz, 1994) yer aldı.
Çeviri:

Bir Kapı ya Açık Durmalı ya Kapalı (A. de Musset, 1943),
Scapin'in Dolapları (Moliere, 1944),
Fransız Şiiri Antolojisi (1947),
W. Shakespeare, Hamlet ve Venedikli Tüccar (C. Labm'dan-Ş. Erdeniz'le, 1949),
Saygılı Yosma (J. P. Sartre, 1961),
Batıdan Şiirler (1963).
Orhan Veli Kanık, 13 Nisan 1914 tarihinde  İstanbul’da doğdu. Galatasaray’da başladığı öğrenimini, babasının atandığı Ankara’da Gazi İlkokulu ve Ankara Erkek Lisesi’nde sürdürdü. Lise sıralarında Oktay Rifat ve Melih Cevdet’le  arkadaş oldu. Liseyi bitirince İstanbul’a dönerek, Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne girdi (1932),… ancak yüksek öğrenimini yarım bıraktı (1935). 1936’da Ankara’ya döndü ve askere gidinceye dek PTT Genel Müdürlüğü Telgraf İşleri Reisliği Milletlerarası Nizamlar Bürosunda memurluk yaptı. Yedek subaylığını tamamlayınca, iki yıl kadar, yine Ankara’da, Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu’nda çalıştı. 1947’de, Hasan Âli Yücel’in yerine Reşat Şemsettin Sirer’in bakan olarak atanması üzerine, Milli Eğitim Bakanlığında “antidemokratik bir hava” esmeye başladığını söyleyerek, görevinden istifa etti. 1 Ocak 1949-15 Haziran 1950 tarihleri arasında yirmi sekiz sayı süren, on beş günde bir yayımlanan, iki sayfalık ‘ Yaprak’  dergisini çıkardı. Yaprak dergisi serüvenini sürdüremeyeceğini anlayınca Ankara’dan ayrılıp İstanbul’a gitti. Gene o yılın kasım ayı içinde, bir haftalığına geldiği Ankara’da, 10 Kasım 1950 gecesinde, yolda, onarım için kazılmış bir çukura düşerek ayağından yaralandı. İstanbul’a döndükten sonra, bir arkadaşının evindeyken, durumu birdenbire kötüleştiği için kaldırıldığı Cerrahpaşa Hastanesi’nde, 14 Kasım 1950 tarihinde beyin kanamasından öldü, Rumelihisarı Mezarlığı’na gömüldü.Garip ya da Birinci Yeni denilen akımın öncüsü, kuramcısı. Yirmi sekiz sayı süren Yaprak serüveni öncesinde, Ankara Erkek Lisesi’nde okul kooperatifin parasıyla Oktay Rifat ve Melih Cevdet ile birlikte Sesimiz dergisini çıkarmışlardır. Biçemini belli eden ilk şiirlerini, yine, arkadaşları Oktay Rifat ve Melih Cevdet ile birlikte Varlık dergisinde yayımladı ve müthiş bir ilgi gördü. Şiir ve yazıları, Varlık dergisinden başka İnsan, Ses, Gençlik, Küllük, İnkılapçı Gençlik, Ülkü, Demet, İşte, Aile gibi dergilerde yayımlanmıştır. İkinci Dünya Savaşına katılmayan ve katılmış kadar etkilenen Türkiye’de, Türk şiirini bir takım kalıp ve klişelerden, şairanelikten, yıpranmış benzetmelerden kurtardı, kısa ve basit ama vurucu bir söylem -eda-  geliştirdi. Şiirin bilinen ve kabul gören sınır taşlarını yerinden oynattı. Yalın bir halk dili kullandı, yergi ve gülmeceden yararlanarak, sıradan yaşantıların şiirinin de yazılabileceğini gösterdiBeni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.

Orhan Veli'nin ilk şiirleri, Varlık Dergisi'nde yayınlandı. Derginin Aralık 1936 sayısında şöyle bir açıklama yer almıştı: "Varlık'ın şiir kadrosu, yeni ve kuvvetli, genç imzalarla zenginleşmektedir. Aşağıda şiirlerini okuyacağınız Orhan Veli, şimdiye kadar yazılarını neşretmemiş olmasına rağmen olgun bir sanat sahibidir."

Ey hatırası içimde yemin kadar büyük,
Ey bahçesinin hoş günlere açık kapısı
Hala rüyalarıma giren ilk göz ağrısı,
Çocuk alınlarda duyulan sıcak öpücük.

Edebiyat dünyasına Fransız şairlerini okuyarak ve onların etkisinde kalarak giren Orhan Veli'nin ilk şiirlerinde, duygusal ve ferdi bir tutumu vardı. Gerçeklerden çok düşler ağır basıyordu. Geçmişe özlem, doğa sevgisi, umutsuzluk temalarını işledi.

Ey sevgi dalımda ilk çiçek açan tomurcuk,
Kanımın akışını yenileştiren damar,
Gül rengi ışıkları sevda dolu akşamlar
İçime yeni bir fecir gibi dolan çocuk.

Bu şiirlerden sonra Orhan Veli'nin ilk yeni şiirleri yayınlanmaya başladı. Geleneksel şiirle, yerleşmiş kalıplarla, şairanelikle bağlarını koparan, yürekten çok kafaya seslenen, ince bir alayla bezenen bu şiirler; Orhan Veli'nin daha sonra Oktay Rifat ve Melih Cevdet ile çıkarağı 'Garip' adlı kitapta toplanacak olan, şaşırtıcı şiirlerin ilk örnekleriydi.

Öteki dünyada, akşam vakitleri,
Fabrikamızın paydos saatinde
Bizi evlerimize götürecek olan yol
Böyle yokuş değilse eğer
Ölüm hiç de fena bir şey değil.

***

Montör Sabri ile
Daima geceleyin
Ve daima sokakta
Ve daima sarhoş konuşuyoruz.
O her seferinde,
«Eve geç kaldım» diyor.
Ve her seferinde
Kolunda iki okka ekmek.

 Orhan Veli'nin ilk şiir kitabı olan 'Garip', aynı zamanda bir akımın da adı oldu. Birinci basımı 1941 yılında gerçekleşen Garip'in önsözünde, Orhan Veli'nin şiir hakkındaki düşünceleri yer alır. Bu önsöze göre Orhan Veli vezniyle, kafiyesiyle, kitaplardan öğrenilmiş çeşitli sanatlarıyla, bütün geleneğin getirdiği kalıplardan kurtulmayı ilke ediniyor; ve şiirin azınlığa değil, çoğunluğa yönelmesini savunuyordu. 'Kitabe-i Seng-i Mezar' adlı şiir, bu düşüncenin en güzel örneklerinden biri:

Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allah'ın adını,
Günahkâr da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendi’ye.

 'Kitabe-i Seng-i Mezar', Orhan Veli'nin yeni şiir anlayışının bütün özelliklerini taşıyor. Vezinsiz, kafiyesiz, edebi sanatlara yer vermeyen, duyguya değil, kafaya hitap eden ve azınlığın değil, çoğunluğun zevkine seslenmek isteyen bu şiir, edebiyat çevrelerinde geniş yankılara yol açtı, eleştirilere hedef oldu. Özellikle, "Yazık oldu Süleyman Efendi’ye" mısrası dillerden düşmedi. O günleri yaşayan Melih Cevdet, olayı şöyle özetledi: "Bir mısranın kavuşabileceği en mutlu durum."

Tüm bu yeniliklere rağmen, Garip akımı bir olumsuzluğu da beraberinde getirdi. Orhan Veli'nin bütün edebi sanatlardan vazgeçmesi, şiirin teknik imkanlarını daralttı. Bu nedenle Orhan Veli, teorideki sert tutumuna rağmen gelenekle bağını tamamen kesemedi ve giderek ondan yararlanmaya başladı. Şairin 1945 yılında basılan ikinci şiir kitabı 'Vazgeçemediğim' bu değişimin bazı örneklerine de yer verir ve Garip'ten az da olsa ayrılmasına yol açar. Kitabın en önemli özelliği, halk şiirinin dil ve deyişine özenilmesidir.

 Handan,hamamdan geçtik
Gün ışığındaki hissemize razıydık
Saadetinden geçtik
Ümidine razıydık
Hiçbirini bulamadık
Kendimize hüzünler icadettik
Avunamadık
Yoksa biz...
Biz bu dünyadan değil miydik?

 Orhan Veli'nin 1946'da basılan 'Destan Gibi' adlı kitabı, 'Vazgeçemediğim'deki Garip'ten ayrılmaya yönelik şiirlerin devamıdır. Bu kitapta Orhan Veli, halk şiirinden yararlanır. Artık ilk yeni dönemindeki şiirleri beğenmemektedir. Sait Faik'in "Şimdi o şiirleri beğenir misiniz?" sorusunu şöyle cevaplandırır: "Şimdi onları beğenmiyorum. Şekil bakımından zayıf buluyorum. Şiirin bir de ustalık denen şeye dayandığını, o zaman bilmiyormuşuz demek. Bugün bu şiirlerden ayrıldık. Halk edebiyatından istifade ediyoruz. Ama bir hamle yapabilmek için, eskilikten silkinebilmek için, o şiirleri de yazmak lazımdı." Orhan Veli bu kitapla, bazı eleştirilere hedef oldu. Başlangıçtan beri kendisini destekleyen Nurullah Ataç bile, düşünceyle değil duyguyla yazıldığı için 'Destan Gibi'yi beğenmedi ve Orhan Veli'yi geleneğe yönelmekle suçladı.

Alışamıyacak mıyım,
Unutamıyacak mıyım?
Güneşten sonra yattım,
Güneşten önce kalktım;
Pencereden dışarıya şöyle bir baktım:
Ufuk, yeşil yeşil, ağarıyordu.
Sevgilim, dedim,
Dördüncü uykudadır şimdi;
Galata Köprüsü açılmak üzeredir;
Kül rengi sulara
Kirli bir gün ışığı dökülecektir.
Çatanalar, mavnalar, kayıklar,
Limanda sıra bekleyen gemilerin arasında
İnsanlar hayat mücadelesinde

 Orhan Veli, 1947 yılında yayınlanan 'Yenisi' adlı kitabında, halk şiirinden vazgeçti. Bu kitaptaki şiirler biçim olarak Garip'teki şiirleri andırıyordu ama daha olgun örneklerdi. Duygu ve toplum sorunları ağırlık kazanmıştı. Şiirde gündelik yaşayışa ve sokaktaki insana daha çok yer verilirken; 'tek insan'ın halinden, 'insanların hali'ne yöneliş dikkat çekiyordu.

Giyilmemiş çamaşırlar nasıl kokar bilirsin,
Sandık odalarında;
Senin de dükkanın öyle kokar işte.
Ablamı tanımazsın,
Hürriyette gelin olacaktı, yaşasaydı;
Bu teller onun telleri,
Bu dudak onun dudağı işte.
Ya bu camlardaki kadınlar?
Bu mavi mavi,
Bu yeşil fistanlı...
Geceleri de ayakta mı dururlar böyle?
Ya şu pembezar gömlek?
Onun da bir hikayesi yok mu?
Kapalı çarşı diyip te geçme;
Kapalı Çarşı
Kapalı kutu.

 1949'da yayınlanan 'Karşı', Orhan Veli'nin son şiir kitabıydı. Bu kitapta şairin duygu ve doğa şiirlerinin en gelişmiş örnekleri yer alıyor. Yaşama sevinci, insan ve doğa sevgisi, bu şiirlerin ortak konusu.

Gün doğmadan,
Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
İçinde bir iş görmenin saadeti,
Gideceksin;
Gideceksin ırıpların çalkantısında.
Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı;
Sevineceksin.
Ağları silkeledikçe
Deniz gelecek eline pul pul;
Ruhları sustuğu vakit martıların,
Kayalıklardaki mezarlarında,
Birden,
Bir kıyamettir kopacak ufuklarda.
Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin;
Bayramlar seyranlar mı dersin, şenlikler cümbüşler mi?
Gelin alayları, teller, duvaklar, donanmalar mı?
Heeeey!
Ne duruyorsun be, at kendini denize;
Geride bekliyenin varmış, aldırma;
Görmüyor musun, her yanda hürriyet;
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
Git gidebildiğin yere.

 Orhan Veli, doğduğu büyüdüğü yer olan ve çok sevdiği İstanbul'u daşiirlerine konu edindi. Bu şiirler tekrarlar ve ses uyumlarından yararlanan; kafadan çok yüreğe seslenen şiirlerdi.

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                 
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                 
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                 
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                 
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Birşey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                 
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul'u dinliyorum.

 'Karşı'da, duygu ve doğa şiirlerinin yanı sıra, toplum sorunlarından kaynaklanan yergiler de önemli yer tutuyordu. Daha önceki kitabı 'Yenisinde' görülen, tek insanın halinden insanların haline doğru yöneliş, bu kitapta daha da keskinleşti. Artık Orhan Veli'nin sanat endişeleri ile topluma ait düşünceleri birleşmişti.

Gerin, bedenim, gerin;
Doğan güne karşı.
Duyur, duyurabilirsen,
Elinin kolunun gücünü,
Ele güne karşı. 

Bak! Dünya renkler içinde!
Bu güzel dünya içinde
Sevin sevinebilirsen,
İnsanlığın haline karşı.

Durmadan işleyen saatlerde
Dişli dişliye karşı,
Dişlilerin arasında,
Güçsüz güçlüye karşı.
Herkes bir şeye karşı.
Küçük hanım, yatağında, uykuda,
Rüyalarına karşı.

Gerin bedenim, gerin,
Doğan güne karşı...

 Orhan Veli'nin edebiyatımıza katkısı, yalnızca yayınladığı 5 şiir kitabı ile bu kitaplarda yer almayan şiirleri değil. Düz yazılarının yanı sıra, Fransız şairlerinden, La Fontaine'den, Hayyam'dan, Mevlana'dan çeviriler yapan, Nasrettin Hoca hikayelerini şiirleştiren Orhan Veli'nin en önemli çalışmalarından biri, 1 Ocak 1949'da yayınlamaya başladığı Yaprak Dergisi. Bu dergi, şairin ölümüne kadar, 28 sayı çıktı. Ölümünden sonra arkadaşları dergiyi son kez Orhan Veli için 'Son Yaprak' adıyla çıkardılar.

Her şey birdenbire oldu.
Birdenbire vurdu gün ışığı yere;
Gökyüzü birdenbire oldu;
Mavi birdenbire.
Her şey birdenbire oldu;
Birdenbire tütmeye başladı duman topraktan;
Filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire.
Yemiş birdenbire oldu.

Birdenbire,
Birdenbire;
Her şey birdenbire oldu.
Kız birdenbire, oğlan birdenbire;
Yollar, kırlar, kediler, insanlar...
Aşk birdenbire oldu,
Sevinç birdenbire.

Orhan Veli'nin ölümü de, bu şiirindeki gibi 'birdenbire' oldu. 10 Kasım 1950 gecesi, Ankara'da kaza geçirdi. Karanlık bir sokakta yürürken çukura düştü. İki gün sonra İstanbul'a geldi. 14 Kasım'da arkadaşlarıyla yemek yerken rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı. Doktor 'alkol zehirlenmesi' tedavisi uyguladı ancak asıl hastalığı, beyin kanamasıydı. Akşam komaya girdi, gece saat 23.20'de, Cerrahpaşa Hastanesi'nde hayata gözlerini yumdu. Henüz 36 yaşındaydı... Hastane deposuna gönderilen elbisesinin cebinde, diş fırçasını sardığı kağıttan çıkan son şiiri, 'Aşk Resmigeçiti' adını taşıyordu.

Gelelim sonuncuya.
Hiçbirine bağlanmadım
Ona bağlandığım kadar.
Sade kadın değil, insan.
Ne kibarlık budalası,
Ne malda mülkte gözü var.
Hür olsak der,
Eşit olsak der.
İnsanları sevmesini de bilir
Yaşamayı sevdiği kadar.

Orhan Veli'nin ölüm haberi, 15 Kasım 1950 günü sanat çevrelerinde duyuldu ve derin üzüntü yarattı. Aynı gün gazete ve dergiler ölüm haberini yurda, dünyaya duyurdular. Orhan Veli'nin cenazesi, 17 Kasım'da Rumelihisarı Mezarlığı'na götürüldü ve büyük şair orada yeniden türküsünü söylemeye başladı.

İstanbul'da Boğaziçi'nde
Bir garip Orhan Veli'yim
Veli'nin oğluyum
Târifsiz kederler içindeyim.
Urumeli hisarına oturmuşum
Oturmuş da bir türkü tutturmuşum
İstanbul'un mermer taşları
Başıma da konuyor martı kuşları
Gözlerimden boşanır hicrân yaşları
Edâlım, Senin yüzünden bu hâlim
İstanbul'un orta yeri sinema
Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama
El konuşur, sevişirmiş, bana ne
Sevdâlım, boynuna vebâlim
İstanbul'da, Boğaziçi'ndeyim
Bir garip Orhan Veli
Veli'nin oğlu tarifsiz kederler içindeyim

TRT Arşiv, Ölümünün 30.Yılında Orhan Veli belgeselinden alınmıştır.

Not: Farklı kaynaklardan düzenlenmiştir.
www.turkedebiyati.org
www.yasamugrasi.com
www.yeniakit.com
www.wikipedia.com