Satın alınan 1250 adet eser, 1927 yılında inşası tamamlanan müzede teşhir edilmiştir. Müze müdürlüğüne de Hamit Zübeyr Koşay atanmıştır. Müze 18.07.1930'da halka açılmıştır. 1938 Kasım ayında müzenin iç avlusu, geçici kabir olarak ayrılıncaya kadar açık kalmıştır.
Atatürk'ün naaşı, 1953'te Anıtkabir'e nakline kadar burada kalmıştır. Bu kısım halen Atatürk'ün anısına hürmeten sembolik bir kabir şeklinde korunmaktadır. 15 yıl süreyle Etnografya Müzesi Anıtkabir işlevi görmüştür.
1956 yılında müzede restore çalışmaları sürmüştür. Binanın mimarı Arif Hikmet Cumhuriyet Dönemi mimarlarından en değerlilerindendir. Bina dikdörtgen planlı olup tek kubbelidir. Yapının taş duvarları küfeki taşı ile kaplanmıştır. Alınlık kısmı mermer olup üzeri oyma süslüdür. Binaya 28 basamaklı bir merdivenle çıkılır. 4 sütunlu, üçlü bir giriş sistemi vardır. Kapıdan girilince kubbe altı holüne ve buradan da iç avlu denilen sütunlu kısma geçilir.
Etnografya Müzesi, Türk sanatının Selçuklu Döneminden zamanımıza kadar devam eden örneklerinin sergilendiği bir müzedir. Anadolu'da düğün töreni ve Anadolu'nun çeşitli kentlerine ait gelin giysileri, Türk işleme sanatı, halı ve kilim sanatı, maden sanatı, kahve kültürü ve sünnet töreninin sergilendiği salonlar, müzenin sağ tarafında yer alır. Girişin sol tarafındaki salonlarda ise, çini ve cam eserler, Osmanlı Dönemi hat sanatı örnekleri ile Selçuklu ve Beylikler dönemine ait nadide ahşap eserler sergilenmektedir.
Müzenin en güzel kısmı bana göre kalemlerin ve fincanların sergilendiği kısımdır. Müzede fil dişi saplı kalem açacağı ve mektup açacağı çeşitleri vardı. Fincanlar da günümüzdeki gibi porselenden değil; bakır, gümüş ve demirden yapılıyormuş. Kapılar ise tahta olup dış tarafı yıldız ve bitki motifleriyle metal levhalar üzerine işlenmiş. Divitli kalemler sergileniyor bir bölümünde. Müzenin giriş bölümünde Atatürk'ün anıtını görünce duygulandım ve bu müzenin değerini şimdi daha iyi anlıyorum.