Boş Sayfa 2020

 Son mektubum kendimden kaybettiğim satırların yanında. Hiç iyi hissetmemekle hayallerin arasında sıkışmışsın ve en büyük ihaneti bedenin veriyor. Belki bir deniz kenarını ya da uzaklaşan yakamozun mavisi ağlatıyor. Bu deniz kimin gözyaşına benzerdi tuzlu olmasa. Ve ağlaşan martılar daha bir masum.

Övünç ve ödül istemiyorum ama normal bir sürecek atmosferi nefesim öksürüyor. Ciğerlerim henüz çiğnememiş düşünceler kümesinde altta kalmış. Yaşamın en alt basamağında elimi tutmanızı bekliyorum. Çocuğa geçiş ve çocukluğa itilmiş bir beyinde çabalamak egemenliğini tutamadım özgürlükle. Oysa sadece okumak dokunuyor üslubuna çünkü yaşam bir üslup değildi benim için. Bundan dolayı sadece kalem aldım elime bazen çünkü her saçmayı açmak istemedim. Kapadım artık zorlamadan. Yaşamın bastırdı üstüme yağmur çiselerdi. El ele gezen bir ruh değildik biz. Benle ben ve ağzım yeterince sessiz. Denemek isterdim soğumak yokken baharatı. Çok acıydı ve dağınık basamak kavramı. Buna düşüyordu buna üşüyordu buna küsüyordu. Üşüyen bahar değildik biz. Esen bir boğanın Ankarayi terk ettiği akşam yüreğim kaldı uzaklarda.

Benim mektubum da buydu ya. Çünkü beni anlayan ancak ve ancak bağlacıydı. Toplu şartıma imkansızlaşıtırıldı. Bir ben vardım bazen. Hangi Tolstoy mutlu öldü. Beyaz odada uzun kalanlardandık. Ve inan ki çok dışlamıştık. Bir ceketi asacak yer bulamadık. Paltonun peşinden koştuk ama hayat çok yorulmuştuk. Birini beklerdim sadece ama beklediklerim de çağrışımlarınmış. O zaman hep yerdeymişim. Değerim de yokmuş. Çünkü Milli Eğitim ehlileştirdi beni. Anlamadım çok anlatım bozukluğu. En büyük anlatım ağlamakken ömür boyu. Ben özrü kabahatten ve nezaketten öğrendim. Öğretmenim dersler hep geç geldi. Ama üzülmek kanayan boğaydı. Kırmızım nefret ediyordu benden senden. Ferrarisini bulan kırmızı. Artık uzaklardasın bedenimden.

Be First to Post Comment !
Yorum Gönder